RSS

Kandil simidi yeter mi?

 
Rasûlullah(s.a.v)'in doğumu olan 571 yılı Rebiül-evvel ayının 12. pazartesi gecesi,
  İslam alemi için bu yıl, 25 Şubat tarihinde kutlanmaktadır.
Bu gece Mü'min kalplerin bayramı ve kainat güneşinin doğumudur.
Mevlid Kandilimiz mübarek, dualarımız kabul olsun inşaAllah..
Gecemizi Müslüman kardeşlerimizle beraber geçirmeye çalışalım, 
Biliyoruzki Allahû Alem(c.c) ve Güllerin sultanı(s.a.v)  cemaati sever. 
Belki o ortamda, niyeti halis olan bir kalp, bizimde affımıza vesile olur..

Dost ve akrabalarımızı ziyaret/fırsatımız yoksa, bir telefonla kalp kazanalım..
Gül olamıyorsak, bu gecenin hatrına gül kokalım inşaAllah..
Birbirimize dualar edelim ,
Zorda, darda olan Müslüman kardeşlerimiz, 
Varlığından bile haberdar olmadığımız mü'min kardeşlerimiz için de dua edelim..

Dua ve sâlavat-ı şerifelerimizi, kainattaki kalbi islam için atan kullarınkine karıştıralım bu gece..

Rabb'dan, o gül kokulu Rasûl(s.a.v) adıyla affımızı isteyelim.

Musa (a.s)'ı bile onun ismiyle yaptığı dua ile affeden Allah(c.c) bizleride boş çevirmez inşaAllah.

"Biz seni bütün insanlara ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik; fakat insanların çoğu bilmezler."(Sebe, 28)

"De ki: Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki, Allah da sizi sevsin ve günâhlarınızı bağışlasın..." 
(Âl-i İmrân, 31)

Yüce Allah'ın sevgisine, hoşnutluğuna ve bağışlamasına ermenin yegâne yolu, Peygamberimizin yolundan gitmektir...
Keşke ne seviyede olursa olsun,
Efendimizden hiç uzaklaşmasaydık;
Ondan gelen ışıklardan,
Ve ruhlarımıza boşalan mânâlardan,
Hiç mahrum kalmasaydık..
Ve onu o inandırıcı çehresiyle,
İçlerimizde hep taptaze ve dipdiri duyabilseydik!..
Sen bizleri kendi uzaklıklarını aşabilen,
Hak ve hakikatleri de bütün derinlikleriyle duyabilenlerden eyle ya rabbi!
Ya ilahel alemin,
O güzeller güzeli Sevgiliyi, bir kere daha misafirimiz eyle..



Hikaye



Dönemince bir derviş dolaşma halinde iken Alel acele koşturan bir kız ile rastlaşır...
ve derki;
-Kızım hayırdır nereye gidiyorsun ...
 

Kız ellerini Taaa uzaklara uzatarak.
-Şu dağın arkasında Sevdiğim adam çalışyor ona gidiyorum.

Derviş kızın elindeki sepetlere göz atarak onun içinde ne var? diye sorar.
 

Kız şöyle cevap verir...
-Sevdiğim adama ELMA götürüyorum, Elma var sepette der... 

Bunun üzerine Derviş;
-Kaç tane var diye sorar.
 

O güzel kız kaşlarını çatarak birazda sert ses tonu ile hafifte azarı nazarı ile.
-O nasıl soru efendi İNSAN SEVDİĞİNE GÖTÜRDÜĞÜNÜ HİÇ SAYARMI..
 

Bunun üzerine derviş kıza belli etmeden dişlerini sıkarak sessizce elindeki 99'luk tesbihini koparır...

Zikrini Koparır, Fikrini koparır, Alimse Derviş, Dervişse Alim. Hak için Hakikat için...

Dücane Cündioğlu "Ölümün Dört Rengi" isimli Eserinde....
Böyle bir menkıbe anlatmış Allah (c.c.) ondan Razı olsun...

Mim; 7 maddede kendini tanıt

Sevgili, MaSaL beni mimlemiş. Kendisine teşekkür ediyorum :) Blog aleminde sevdiğim saydığım insanlar arasında..
Mimin konusu 7 maddede kendimi tanıtacakmışım. Nasıl olacaksa 7 maddeye sığarmıyım bilemedim :))

* Fazlasıyla ürkek ve korkağımdır. Karanlıktan, öcü masallarından, korku filmlerinden(özellikle ruhlarla, c.nlerle ilgili olan filmlerden) kandan, hayvanlardan, böceklerden , birinin arkamdan bööğğ demesinden çok korkarım. Birde mübalağa sanatını çok sevdiğimden kendi kafamdada korkmak için birçok şey üretebilirim. Sıkı bi korkağımdır yani :P

*Kendimi ve insanları mutlu etmeyi/ödüllendirmeyi çok severim. Durduk yere kendime ve arkadaşlarıma hediye alırım :)

*Severim ama sevgimi göstermem, özellikle öpmekten sarılmaktan, mıncıklamaktan ve bunların bana yapılmasından hiç hazzetmem.

*Çok okur-az gezerim, çok güler-çok ağlarım, çabuk sinirlenir-çabuk sönerim, çok konuşur-çok susarım, çabuk sever-çabuk vazgeçerim..

*Kavga etmekten hoşlanmam, kırgınlıklarımı içimde saklarım. Kendi kendime küser, durduk yerede affeder, barışırım. (Artık bloğumda bahsetsemde arasıra :) pek huyum değildir)

*Sorumluluklarımı bilir titizlikle yerine getirmeye çalışırım, karşımdakindende bu özeni beklerim, bulamayıncada ifrit olurum. Fazlaca dakiğimdir bekletilmekten nefret ederim. Çok titizimdir(evde, işte, okulda,dışarda), küçücük şeylerden tiksinebilirim. Bu, kıl olur, tüy olur, böcek olur :D herhangi bir nesne olur, farketmez. Fazla didiklediğimden genelde de başıma gelir.

*Çok sakarımdır, düşme, kırma, bozma gibi büyük sakarlıklarım tarihin kara sayfalarında bolca mevcuttur. İyi yemek yapamam,  güzel kek yaparım, güzel yemek yerim, özellikle tatlı yemekten çok keyif alırım(tatlının türü farketmez içinde şeker olaması yeterli ) Yemek ayırt etmem uzun süre yurt yaşamı ve hala sürmekte olan bekar evi dönemimde çok seçenek bulunmuyor.)

Bende bu mimi, ıımm, kime, kimlere göndersemm
tubişimm'e gitsin bakalım.

Cevaplanırsa sevinir, cevaplanmazsada can sağlığı dilerim..

Bıdı bıdı


Merabalar millet nasılsınız bakalım? Ben iiyim yalnız bi sevgililer gününün ardından nasıl olunursa o kadar  iyi işte..

Yalnız dediysem, yanımda çok sevdiğim arkadaşlarım vardı ama aşk anlamında yalnızlıktan bahsediyorum.. Güzel bi sıcak çikolatalı, "roman hediyeli" :)) kompleksli, yoğun trafikli bi pazardı.. sağlık olsun bakalım..

Hediye için nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam. Hediyeleşmeyi zaten çok severim. Bide hediye kitap olunca altından kıymetli geliyor bana. Hediye alıcam insan kitap okuyorsa istisnasız kesinlikle kitap alırım ona :)) Kitabımı çok beğendim ama şuan elimde başka kitap olduğu için ona başlayamadım, bu kitabın kısa bi özetini geçicem sizlerle, çünkü hediye eden arkadaşımı çok seviyorum:) Arkadaşım gazeteci, onunla en güzel ortak noktalarımız ikimizinde yazıyor ve okuyor olması.. Paylaşımlarımızın çoğu bunlardan ibaret, sade ve sıcak..
Zaten daha ilerisi kötü oluyor, bol beklentili ve bol dedikodulu :)) Kaybetmekten korktuğum insanlar arasında.

Bu aralar yazamıyorum, yorum yapamıyorum. Çok yoğunum malesef, ama şu işlerim bi bitsin tek tek bütün blogları gezicem :))

Aşkla kalınız..
Vesselam..

Dinot: Resimde kaç tane insan var, dikkatli inceleyin :)))

Puƒƒƒ


 Kimselere   diyemiyorum,  dağdaki çoban  olup   kuyulara bağırmak  istiyorum,   "kral midasın kulakları eşek kulaklarııııı.." gibi..

Bazen o kadar sıkılıyorumki insanlardan kimseyle konuşmak zorunda olmasam, odamdan hiç çıkmak zorunda kalmasam,.. Bunaltıyoruz bazen birbirimizi, derlerya hani    "bi huzur ver be kardeşim."   öyle işte. Huzur istiyorum sadece.. çok şey mi?

Suyla  dolu  bir  kabın  üzerindeki    gül  yaprağı  olmak  istiyorum..   Ne dahil olmak,  ne  dışında   kalmak..
Hayata ve insanlara..

Birbirimizi kırmakta o kadar ustayızki bir anda olup bitiveriyor herşey, söz öyle acımasız bir silahki hedefi   hiç şaşırmıyor, direk kalbinden vuruyor. Daha sonrada ne yapsan nafile, hoş o çaba bile takdir edilebiliyor  bazen, ama öyle insanlarda varki hatalarını telafi etmeye çalışmak şöyle dursun, farkına bile varmıyorlar..

Yoruldum artık, kırılamıyorum bile, tavşan ve dağ misali ..

Hayatımın düzene girmesini istiyorum, yaşamak zorunda olduğum durumları  yaşamak   istemiyorum,   tabi  bu sıkıldığım şeyler bittiğinde, hayatımda  olmasını  istemeyeceğim şeyler yine  olacak, biliyorum. Ama şuan     tek bildiğim bu durumdan çok sıkıldım.!

Vesselam..

İlleddua...



Sabrıyla hastalığında ibretler gizleyen Eyyüb!
İtimadıyla ateşte güller açtıran İbrahim!
Güzelliğine insanlığı hayran bırakan, nefsine hakim olan Yusuf!
Teslimiyetiyle; gecenin sessizliğinde, suyun karanlığında balığın karnından kurtulan Yunus!
...ve benim Güller Sultanı Efendim(s.a.v)!

Şefaatlerinize muhtacım, 
Sizlerin imtihanlarını görüyor ve nefsimin buyrukları altında eziliyorum...

Affet Allah'ım, nefsine hakim ol(a)mayan bizleri Affet!...

Selamlaşmak üzerine

 
Selamlaşmak üzerine uzun zamandır yazı yazmak istiyordum. Kısmet bugüneymiş.
Rasûlullah(s.a.v) selamlaşmaya çok önem verirdi, bizlerde onun ümmmeti olarak, örnek olmalı, aynı özeni göstermeliyiz.

 "Size selâm verildiğinde, siz de ondan daha güzeliyle selâm verin veya aynısı ile karşılık verin. Şüphesiz ki Allah her şeyin hesabını sorucudur." (Nisa:86)

İki Müslüman karşılaşınca, birinin "Selâmün aleyküm" demesi sünnet, diğerinin cevap olarak "Ve aleyküm selâm" demesi farz-ı kifâyedir.

Ben özen göstermeye çalışıyorum, yolda karşılaştığım yaşlı teyzelere, yada yüzünden abes karşılamayacağını hissettiğim kardeşlerime selam veriyorum, selamımı aldıklarında seviniyorum, almadıklarında ise selamıma karşılık veriyorum.. Sabah karşılaşıldığında günaydın, akşam ayrılırken iyi akşamlar yerine, önce selam vermek dinen daha uygundur kardeşlerim. Ayrılırken selamlaşmakta sünnettir. Selamdaki "ve" kelimesi mutlaka kullanılmalıdır(ve aleyküm..; senin üzerinede selam olsun).
Selamlaşmak hakkındaki hadisleri inceleyecek olursak;

-Birbirinize selâm veriniz.
 
-Îmân etmedikçe Cennet'e giremezsiniz. Birbirinizle sevişmedikçe tam îmâna kavuşamazsınız. Size bir şey göstereyim mi? onu yaparsanız, sevişirsiniz. Aranızda selâmı çok yayınız.
 
-Müslüman'ın Müslüman üzerinde beş hakkı vardır. Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, davetine gitmek ve aksırıp; "Elhamdülillah" deyince; "Yerhamükellah" diyerek cevap vermek.
 
-Selâm, Yüce Allah'ın isimlerinden birisidir. Öyleyse selâmı aranızda yaygınlaştırınız.

-Bir mü'min, diğer bir mü'min kardeşine selâm verdiğinde, selâmı iade eden mü'mine melekler yetmiş defa rahmet okurlar, eğer iade etmezse selâm vereni kırmakla birlikte meleklerin de yetmiş defa lanetine uğrar.

-Herhangi bir eser, kitap veya mektubunda salavat getiren kimsenin ismim oradan kazınmadığı sürece melekler daima Allah'tan affını dilerler.

-Hıristiyan ve Yahudilere selam vermeyin. Yolda onlardan biriyle karşılaştığınızda onu yolun kıyısından geçmeye mecbur edin, siz ortadan gitmeye bakın.

-Eksiksiz bir imana sahip olmadıkça Cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevip saymadıkça da eksiksiz bir imana sahip olamazsınız.
 
Beni dinleyin!... Size yaptığınızda birbirinize karşı sevgi ve saygı bağlarını güçlendirecek olan şeyi bildireyim mi? Öyleyse çokça selâmlaşınız.

-Evinden çıktığında yolda her karşılaştığın kimseye selâm verirsen Allah iyiliklerini artırır.

-Ey insanlar!... Selamı yayın; yoksulları doyurun, herkes derin
uykusunda uyurken namaz kılın. Eğer bunları yaparsanız selâmetle Cennete girersiniz.

-Cennette içi dışından, dışı içinden görünen (şeffaf) bir köşk vardır. Orada hiç bir gözün görmediği, hiç bir kulağın duymadığı ve hiçbir insan kafasının düşünmediği rengârenk nimetler yer almaktadır. Dinleyenler, "Ey Allah'ın elçisi!..." Bu köşk kimlere hazırlanmıştır." diye sordular. Peygamber de şöyle cevap verdi: "Selâmı yayan, yoksulları doyuran, devamlı orucunu tutan, geceleri herkes derin uykuda uyurken namaz kılanlara hazırlanmıştır."
 
-Selâm vermeden konuşmaya başlayanlara sakın karşılık vermeyin kendi kendine konuşsun dursun.

-İki mü'min selâmlaşınca lânetlik şeytan, "Yazık, bu iki mü'min Allah kendilerini affetmedikçe birbirinden ayrılmayacaklardır!.." diye ağlayıp dövünmeye başlar.
 
-Önce selam,sonra kelam.

Eve, işyerine,.. girildiğinde, Selam verilmedilir, eğer selamı alacak kimse yoksa, selamı veren almalıdır,selam boş bırakılmaz..

"(Ey mü'minler! İster meskun olsun, ister meskun olmasın) evlere girdiğiniz zaman, Allah katından mübârek (sevgi ve muhabbeti artıran) ve  pek güzel (işiten kimseye hoş gelen) bir esenlik olarak  birbirinize selâm verin."
 

Allah(c.c) ve O'nun Rasülü(s.a.v) ne dediyse doğrudur. İşittim, iman ettim.
Selam Rasûlullah(s.a.v)'e  ve O(s.a.v)'in ümmetinin üzerine olsun..
Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve beraketühü..


Hakkıyla tevekkül

 
Tevekkül: Allah'a güvenmek, dayanmak. Neticeyi yalnız Allah'tan  beklemektir.

 Eğer siz Allah'a hakkıyla tevekkül etseydiniz, O kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırırdı. Baksanıza, sabahleyin aç çıkıyorlar da tok dönüyorlar. Ve de dağlar dualarınızla yok olurdu. (Hadis-i Şerif)

Bu sabah camimizin elektronik tabelasında bu hadisi okudum, ve sizlerede aktarmak istedim..

Çok etkilendim, elbette tevekkülü biliyordum ama hayatımda ne kadar uyguluyordum bilemiyorum. Nefsim adına o kadar kulperest düşüncelere dalıyorumki bazen, kızdım kendime. Birşeyler oluyor ve sen sonucunu nelerden umuyorsun, kimlerden bekliyorsun. "Falanca öyle yaparsa olur", "falanca bu işi ancak halleder".. Beklediğim sonucu aldığımda "evet işte şunu şunu yaptımda oldu", yada "falancanın sayesinde oldu", tam tersindede yine bisürü bahane, "işte şunu yapmadım olmaz tabi", yada "falanca şunu yapmadığı için olmadı".. 

Yada birilerinden birşeyi isterizde geri çevrildiğimizde derizki, "işimiz Allah'a kaldı." haşa.... Bu cümleden farklı anlamlar çıkarılabilir, demiş olabilirki "Ancak Allah'a güveniyorum o ol derse olur", yada malesef ümitsiz bir şekilde kulperest düşüncelerle hani derizya özellikle kamu sektörüyle ilgili işlerimizde "abicim ankarada dayın olacak", "o iş torpilsiz imkansız olmaz, içerde adamın olacak"... örnekler çoğaltılabilir, Senin torpilin Allah'ın olsun, gayrısını neylersin, bilmezmisinki "ol'" demesi kafidir...

Bu hadisi sadece rızka bağlamadım ben, hayatımızın her köşesinde tevekküle, Allah'a dayanmaya ihtiyacımız vardır, ama biz bunu kıymetini bilmeyiz ve yaratana değilde, O'nun yarattığına, kuluna dayanmayı tercih ederiz. Elbette sonuçlarıda pek hayır getirmez. Tabi hikmetini bilenlere, O öylesine Rahim'dir ki, istendiğinde zaten verir, istenmediğinde de lütfeder... 

O halde sen Allah'a güvenip dayan. Çünkü sen apaçık hakikat üzeresin. (Neml 79)


Allah'a güven. Vekîl olarak Allah yeter. (Ahzab 3)


Allah; ondan başka hiç bir ilah yoktur, müminler yalnızca Allah’a güvenip dayansınlar(Teğabün 13)



Vesselam.. Cuma, Ahir ve akîbet hayrola efendim..

 

EGS çıkartması

Efendim, dün akşam EGS parkta çok güzel bi programa iştirak ettik. Derkediklerimi sizlerlede paylaşmak istiyorum.
Program Kutlu doğumun yaklaşması itibariyle, Ey Sevgiliye adı altında yapıldı.Programın akışı; açılış konuşmaları, birkaç şiir, ezgi, Sema Gösterisi ve Dursun Ali Erzincanlı..
Programa gidiş aşamasını falan anlatmıyorum bikaç aksilik oldu, sözleştiğimiz arkadaşlardan gıcıklık yapıp mazeret bulup gelemiyenler falan oldu, çok sinir oldum. Anlatıp tekrar sinirlenip bu güzel konununda akışını bozmak istemiyorum.
Gittik, heyecandan içim pırpır, kanatlanacak nerdeyse. Giderken hadi acele edelim geç kalıcaz, başlıcak derken, baya bekledik orda. Onada ayrı sinir olurum belli bi saat verilir ama illaki aksama olur, nedense..

Ben Sema gösterisini çok seviyorum. Onların o halleri beni çok başka yerlere götürüyor. Birde kullandıkları kostüm çok etkiliyor beni. Kostümdeki Siyah hırka; kabiri ve toprağı, Tennure; saflığı ve kefeni, Sikke ise tevhidi ve mezar taşını ifade ediyor. Sema ederken sağ el yukarı sol el aşağı bakacak şekildedir. Bunun anlamıda Haktan alır halka veririz, kendimize mal etmeyiz, sadece vasıtayızdır. Sema edilirken başta, ellerin omuzda bağlanması bir olma ifadesidir, Hakk'ı ifade eder. Sema ederken tennurelerini, yeri öpüyorlar, bunun anlamıda görüşme, tanışma olarak belirtiliyor. Mevlevilikte bunu herşeye uygularlarmış(öpmeyi). Sema ederken birbirlerinede selam veriyorlar buda görüşme anlamında.
 
Semazenlerin o edep timsali halleri çok güzel. Akşamki gösteride birde küçük çocuk vardı yaşı daha 7, 8 ama bir görün, diğerlerinden hiç farkı yok. O küçücük elleriyle ayaklarıyla o kadar güzeldiki, hayran olmamak elde değil.
Daha sonra Dursun ali Erzincalı sahnedeydi, bizlere o güzel şiirlerinden okudu, kıssalar anlattı, bizimle sohbet etti. Bizim istediğimiz şiirlerinide okudu. Konuşurken 2 saat içinde abartmıyorum belki 100 defa salavat getirdi. Normal hayattada böyleyse muhteşem. O kadar hoştuki, saygılı, edepli tavırları, insanı çok etkiliyor.


Anlattığı kıssalardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum;
Hz. Ebubekir(r.a) Efendimiz(s.a.v)'e şaka yapmak istiyor.
Efendimiz(s.a.v)  Ebubekir (r.a)'la yemek yiyor. Yemektede sadece zeytin var. Ebubekir (r.a) zeytin çekirdeklerini Efendimiz(s.a.v)'in önüne bırakıyor. efendimiz farketmiyor bu durumu. sofradan kalkma esnasında
Ebubekir (r.a) şöyle diyor; " Rasülullah çokmu acıkmıştınız?"
Efendimiz(s.a.v) önüne bakıyor, birde Ebubekir(r.a.)'in önüne bakıyor, ve şu cevabı veriyor; " Sen benden daha çok acıkmışsınki, zeytinleri çekirdekleriyle birlikte yemişsin."
 :) birlikte tebessüm ediyorlar..

Ve gece biter..
Vesselam..