RSS

Zaman, iman kurtarma zamanı

Allah'ım bizleri, sana hakkıyla iman eden kullarından eyle..

Öyle bir zamandayız ki, islamı yaşamak çok zor.
Zorluğun nedenleri ise bana göre artık çok farklı. Örneğin artık şeytana ihtiyaç yok. Çünkü bizzat insanlar olmuş birer şeytan...

Bazı insanlar kendi istekleriyle ibadetlerini yapmakta kısıtlanırken, bazıları ise isteği olmaksızın, zorunlu ibadete maruz bırakılıyor..
Bazı anne ve babalar, "örtünme gençsin", "namaz kılma, ders çalış"... derken,
Bazıları da "örtün, etraf ne der", "biz atalarımızdan böyle gördük","evlilik yaşın geldi, hala ne namaz var ne türban", "böyle giderse evde kalacaksın"... gibi örnekler çoğaltılabilir.. Ben artık sadece acıyorum bu anlayışta olan insanlara ve dua ediyorum onlar için.

İman ve ibadet tamamen Allah'la kulu arasında olmakla beraber, insanların dini yaymakta, anlatmakta üzerlerine payeler düşmektedir.
Kimse sadece etrafındaki baskı için örtünmez yada ibadet etmez/etmemelidir. Çünkü bu durumda Allah'a şirk(ikilik) koşmuş oluyorsun. Allah istediği, emrettiği için değil, yarattığı aciz bir varlık olan insanın zoruyla yapıyorsun bunları. Tabi zorlama sona erincede arzuladığın yaşama geri dönüyorsun.
Sonuç; "zorla yapıyordum, zordan kurtuldum, istediğimi yaparım, oh hayat ne güzel.."

İnsanlara anlatılmalı elbette dinin gereklerini, ama tercih şansı ona bırakılmalı, kimse kimsenin yaptıklarından sorumlu değildir, anlatmakla mükelleftir elbette ama tercih kişiye aittir. Çünkü böyle olunca dinin gereklerini zorla yerine getiren kişiler, kolayını bulunca tabiri caizse "zıvanadan çıkıyor" ve dinini yaşayan insanlarda karalanmış, zan altında bırakılmış oluyorlar..

Bazıları da dinin gereklerini kendi istekleriyle yerine getirirken, karşısına çıkan zorlukların üstesinden gelemiyor. Kişi örtülüyken, bir anda açılıveriyor. Sebep ise eşi öyle istemiş.
Güzel kardeşim, o insan senin türbanlı olduğunu bilerek evlenmedimi seninle. Ya da sen dini bilen yaşayan biri olarak, nasıl bir eş sahibisinki senden türbanını çıkarmanı, ibadetlerini terketmeni istiyor...
Sen buna nasıl göz yumuyorsun...
Müslüman olarak nasıl bir arkadaş çevren var ki, sen türbanını çıkardığında, sana "canım iyiki çıkarttın şunu, bak ne güzel olmuşsun, böyle çok daha güzelsin..vb." diyebiliyorlar...

Artık çivisi çıkmış olan dünyada imanını koruyabilmek çok zor ve meşakkatli...
Bunları görünce utanıyorum, yüzüm kızarıyor, çığlık atmak, haykırmak, sessizce köşeme çekilip doyasıya ağlamak istiyorum..
Çevrende böyle insanlar varken şeytana ne hacet...

ve Cevizli tatlı karşınızda!!!

Sonunda tatlı düşkünü olan ben, yemek dışında, tatlı yapımında da işe koyuldum :)) İlk tarifimide sevgili Ayşegül 'den aldım :))

Cevizli tatlı tarifini Ayşegül'ün bloğunda keşfettim. Sağolsun tatlıyı öyle bir övmüş ve görüntüsüde zaten ortada, beni cesaretlendirdi. Akşam bende alelacele yapıverdim misafirlerim için. Tabi bu güzel tatlıdan sizleride mahrum etmek istemediğimden tarifini hemen vermek istiyorum( tarifi akşam kızlara bile vermedim kıymetinizi bilin hehe:) ).

Tarif için yorumlar yapılmış, beğenen var beceremeyip beğenmeyen var :p Ben bile yapabildiysem tatlı severlerin mutlaka denemesini tavsiye ediyorum. Şerbeti kaynamadığından sanırım hafif oldu, ve çok leziz. Ben tatlının üzerine kahve serpiştirdim, şerbetindede kahve olduğundan hoş oldu. 
CEVİZLİ TATLI

Malzemeler:

Keki İçin:
*1 su bardağı ceviz içi
(Tatlının incirliside var, incirli yapmak isterseniz ceviz yerine 1 su bardağı incir kullanabilirsiniz)
*1 su bardağı toz şeker
*1 su bardağı un
*3 yumurta
*1 paket kabartma tozu

Şerbeti İçin:
*1,5 su bardağı su
*1 yemek kaşığı nescafe
*Yarım su bardağı toz şeker

Muhallebisi İçin:
*2 yemek kaşığı nişasta
*2 yemek kaşığı un
*1lt süt
*5 yemek kaşığı toz şeker
*inmeye yakın 50gr tereyağı
*piştikten sonra 1 poşet toz krem şanti

Hazırlanması:
Kek için yumurta ve şekeri çırpın, cevizi, unu, kabartma tozunu ekleyip karıştırın. dikdörtgen borcama dökün ve 160C de pişirin.
Kek pişerken krem şanti haricindeki malzemelerle muhallebiyi yapın. Piştikten 5 dakika sonra 1 poşet toz krem şantiyi ekleyip mikserle çırpın.
Kek piştikten sonra 3-4 dak. havalandırın.
Şerbet malzemelerini kaynamış su ile karıştırıp (pişirmeden) kekin üzerine dökün. 5 dakika sonra muhallebiyi üzerine yayın, buzdolabında 2-3 saat bekletin.

Afiyet Olsun :)

Ayşegül'e de burdan çok çok sevgiler :) Teşekkür ederim.

Su...

"Su biryerde uzun müddet durgun kaldı mı pislenir, kokar. Öyle bir hale gelir ki duygu ondan iğrenir, onu istemez.
Sonra Cenab-ı Hak o kirlenmiş suya acır da o suyu buharlaştırır, yağmur olarak denizlere yağdırır; böylece de lütfu ve keremiyle suyu suyla yıkar, yine tertemiz su haline kor.
O su ertesi yıl eteğini sürüyerek gelir. Biri ona "Hey su, sen nerdeydin?" diye soracak olursa der ki:"Hoşluklar,temizlikler denizindeydim."
Ben burada, yeryüzünde kirlenmiştim, pistim, gökyüzüne çıktım, yine temizlenip geldim de yağmur halinde toprağa yağdım.
Su kirli insanlara seslenir de der ki;"Ey kirliler, ey pisler! Haydi bana gelin. Çünkü ben Allah huyu ile huylandım. Yani Cenab-ı Hak Candan ihlas ile tövbe eden kulunu nasıl günah ve pisliklerden temizlerse, bende öyle maddi pislikleri temizlerim.
Ey kirli kişi! Senin pisliğini, çirkinliğini kabul ederim. Seni reddetmem, ben şeytanı bile melek gibi tertemiz hale sokarım.
Ben yeryüzünde kirlenince tekrar oraya, bütün temizliklerin asıl kaynağı olan tarafa, göklere giderim.
Yeryüzünde kirlenmiş olan hırkamı soyunurum; onu başımdan çıkarır atarım. Hak bana yine temiz bir elbise ihsan eder.
(...)
Su yeni bitmiş, yerden baş kaldırmış çayır çimene, ekine yağar. Yahut da yıkanmamış bir yüzü yıkar, temizler.
Yahut elsiz ayaksız gemiyi hamal gibi başının üstünde taşır, denizlerde yürütür. 
Suda yüz binlerce ilaç gizlidir. Çünkü bütün ilaçlar onun feyzi ile yetişen bitkilerden elde edilir.
Her incinin canı, her tanenin gönlü, bir eczane gibi ırmakta akar durur."
(Mevlânâ,1997:s.32-33)
Mevlana/Mesnevi - İskender Pala/Dört Güzeller

Okuduğum kitaptan bir alıntı, sanırım İskender Pala da Mesneviden alıntılamış :) Dört güzeller kitabında, alıntılanacak o kadar yer var ki, henüz bitirmedim kitabı, ama çok etkilendim. Bakalım belki birkaç alıntı daha yaparım. Mutlaka okunmasını tavsiye ediyorum.

Pazartesi, bahar, sınav..

Bütün pazartesilerden nefret ediyorum. Ne kadar iyimser yaklaşmaya çalışsamda sabah erken kalkmak, alelacele giyinmek, hazırda birşeyler varsa ayaküstü atıştırıp çıkmak ve koştur koştur işe yetişmek... Hiç hoşuma gitmiyor :(

Zaten ben ne kadar iyimser olmaya çalışsamda ortam izin vermiyorki !! Sabah dışarı çıkar çıkmaz gözlerimden yaşlar akmaya başladı.. Sanırım bahar alerjisi geldi gene beni buldu. Çok dikkat edin akşam haberlerdede bahsediyordu polene,bahara alerjiden. Gözleri hassas olan, gözde akıntı, kaşınma, birşeyler batıyormuş hissi.. vb. şikayetleriniz şu günlerde arttıysa mutlaka doktora gidip damlalarınızı alın :)) Benim biran önce yapmam lazım yoksa zaten küçük olan gözlerim dışarda kısmaktan kapanıp gidecek :p

Birde caddede bir kadına rastladım, yaşı 40-45 civarında. Kendi kendine söyleniyordu. Ama ne söylenme, nasıl bir kuyruk acısı varsa artık bağıra çağıra çemkiriyordu. Yalnız ve mutsuz olmak ne kadar zor. Allah akıl sağlığından etmesin(Amin). Yanında onu seven, nazını çeken biri olsa tamam canım, senin istediğin gibi, söylediğin gibi falan filan.. Ne bileyim işte destek olsaydı ona.. Üzüldüm, yerinde olmak istemezdim..

Dünde arkadaşımı benim kitapçıma götürdüm, güya ona kitap bakacaktık. Ama girince dayanamayıp çıkarıverdim gene, alınacak kitap listesini. Kurcaladık 2 tanesini aldım :)) Daha evde beni bekleyen 8 kitabım dururken..



















Sınavlarımda hala bitmedi. Ders çalışmaya devam..
Mutlu, huzurlu bir hafta diliyorum cümleten :))

18 Mart Şehitlerimizi Anma Günü

" Fransız ölüleri arasında bir kıpırdama, bir hareket gördü, oraya yöneldi. 

Yerde yatmakta olan bir Fransız neferinin üzerine eğildi. Omuzundan tutarak çevirdi.
O anda Fransız, ani bir hareketle elinde tuttuğu kasaturayı Yarbay Hasan Bey'in göğsüne sapladı. 

Alay komutanı gafil avlanmıştı.
"Ahhhh" diyerek yere yığıldı. Olayı görenler şaşkınlık içinde kaldılar.
Derhal müdahale edildi. Ama iş işten geçmişti.
Yarbay Hasan Bey'in göğsü kan içindeydi. 

Yüzü soldu:"Allah şahidim olsun ki, Fransız'a kötü bir niyetle yaklaşmadım" dediği duyuldu.
Alay imamı, başında Kur'an okumaya başladı. Aşağıyukarı 7 - 8 ayet okumuştu ki birden bire;
"İmam Efendi, Lâ havle velâ kuvvete illâ billahil aliyyil azim, duasını 33 kere okuyunuz" dedi, Alay komutanı. 

Azimle duayı kendisi de tekrar etti ve sonra
"Beni ayağa kaldırınız" dedi. 

Tabur komutanları koltuk altlarından tutarak ayağa kaldırdılar. 

Birden:
"Lâ İlahe illallah Muhammedün Resûlullah" dedi. Gözlerini ileri doğru dikmişti.

Yüzünde bir tebessüm belirdi ve yüksek sesle:
"NİÇİN ZAHMET BUYURDUNUZ YA RESÛLLULLAH ?"
derken ruhunu teslim etti. "

Siz yiğitler olmasaydınız, vatan sağ olmaz, bayrak dalgalanmazdı..

Ruhunuz şad olsun.. Rahmetle anıyoruz..

Biz sizden razıyız, Mevla(c.c)'de razı olsun..

Sizlerinde bizden razı olmanızı istiyoruz, 

Lakin miras bıraktığınız bu vatana sahip olamıyoruz, ecdadım affedin bizi..

Sizin uğrunda kanlarınızı dökerek aldığınız toprakları, hiç acımadan yabancılaştırıyorlar..

Dedelerinin kan dökerek aldıkları toprakları satarken, vicdanları bile sızlamıyor..

Ne uğruna? 

Sadece o kirli, sizin yüzlerine çarpacağınız, tenezzül bile etmeyeceğiniz paraları uğruna yapıyorlar..

Affedin...

Önemli kipler..

Rica çok şeydir. Bazen olmazsa olmazları bile değiştiriverir.
Güzel kapılar açar.

Birşeyi isterken,
Küçücük bir "lütfen"e yada bir "mısın" ekine ihtiyaç duyarız..

Önemli midir?
Elbette önemlidir..
Kimden öğrendik ki emretmeyi, kimde gördük..
Kimse kimsenin "kulu", "kölesi" değildir..

Ne duymak istiyorsanız, o hitap şeklini kullanın.
Bize söylendiğinde hoşumuza gitmeyecek sözleri başkalarına sarfederken daha dikkatli olmalı..


Birde aradaki samimiyeti ve güzel şeyleri yok eder, kurutur, soğuk sözler.
Buna da hiç gerek yoktur.

Çoğu zaman ricacı olduğunuzda yapılan işler, daha güzel şeyler ortaya çıkarır.

Güle su vereyim derken,
Fazla su verip soldurma..
Yada üzerine basıp çiğneme..

Soldurma/malı güzel çiçekleri...

Bakarsın, ama göremezsin..

Bakmakla görmek arasında o kadar çok fark vardır ki...
Çoğu zaman gördüğümüzü sanırız, ama ne anlamlar gizlidir baktığımız şeyde,
bazen göremeden değerini yitirir..


Tabi birde farklı pencerelerden bakmak var o başlı başına bir hikaye..

Karı-koca birlikte tatile çıkarlar. Gittikleri yerde kamp kurarlar.
Tatillerinin ikinci gününün akşamı güzel bir yemek yiyip uykuya dalarlar.

Birkac saat sonra kadın uyanır ve kocasını da uyandırır.
Adam uyku sersemidir güzel bir rüyadan uyandırıldığı icin de biraz kızgındır.
"Ne oldu? Ne istiyorsun?" diye sorar.
"Yukarıya bak ve bana ne gördügünü söyle. "
Adam gökyüzüne bakar ve cevap verir:

"Bunun için mi uyandırdın beni?.
Baktım işte. Bir sürü yıldız görüyorum, ışıl ışıl parlayan milyonlarca yıldız."
Karısı tekrar sorar: "Peki, bu sana neyi gösteriyor?"
Artik iyice uykusu kaçan adam biraz düsünür ve cevap verir:
"Teolojik olarak Tanrının kudretini ve kendi acizliğimizi görüyorum.
Felsefi olarak, evrenin sonsuzluğunu ve onun karşısındaki önemsizliğimizi görüyorum.
Astronomik olarak galaksilerin, yıldızların, gezegenlerin varlığını görüyorum.
Yıldızların konumuna bakarak saatin 3 olduğunu,
Meteorolojik olarak da bugün havanın çok güzel olacağını görüyorum.

Niye sordun bunu bana?
Sana neyi gösteriyor?"
"Çadırımızı çalmışlar...'' 

İşte böyledir insan hayatı... Sen görene kadar iş işten geçmiş olur :))

Kuran-ı Kerim ehemmiyeti(Güzel kişi)

Kuran-ı Kerim müslümanların başvurmaları gereken en asli kaynağı, Rasülullah(s.a.v)'in de emanetidir.
İnsan hayatının bütününü kuşatan ve onlara en doğru yolu gösteren ilahi bir rehberdir.
İndirildiğinden bu yana değiştirilemeyen ve Allah'ın izniyle değişmeyecek olan tek kitaptır.

“Hiç şüphe yok ki, Zikri (Kur'an'ı) biz indirdik, elbette onu yine biz koruyacağız.” (Hicr suresi,9).

Kur-an öğrenilmeli, tertil(tecvit) ile okunmalı, Türkçe mealide bilinmeli ve sık sık okunmalıdır.

Kuran-ı Kerim öyle bir kaynaktır ki, meali bilinmese dahi okunduğunda insana huzur verir ve maneviyatını arttırır.

Bilinmiyorsa mutlak surette öğrenilmeye çalışılmalıdır. Zira günümüzde herşey o kadar kolaylaştırılmıştır ki sesli, görüntülü birçok kaynaktan da Kuran-ı Kerim öğrenilebilmektedir. Allah'û Teala(c.c) öğrenmeye çalışan kullarını daha çok sevdiğini ve kekeleyerek okumaya çalışanların çok sevap alacağını buyurmaktadır.
Peygamberimiz(s.a.v) de Kuran'a büyük ehemmiyet vermiş ve ümmetine okumalarını tavsiye etmiştir.
Eğer Kuran-ı Kerimi okumaz, okurken usülüne uymaz veya Kuran'ın buyruklarına uymazsak

Peygamberimiz(s.a.v)'in;
"Ey Rabbim! Kavmim şu Kur-an'ı terkedilmiş birşey haline getirdiler.(Furkan Suresi,30)
şeklindeki şikâyetine muhatap olabiliriz...

Kuran-ı Kerim'i dinlemek farz-ı kifayedir.

Kuran okunduğu zaman, hemen onu dinleyin ve susun. Umulur ki esirgenmiş olursunuz. (Araf Suresi, 204)

Kuran-ı Kerim'i öğrenmek, okumak ve öğretmek çok sevaptır. 

Etkilendiğim bir kıssayıda paylaşmak istiyorum;

Peygamber efendimiz(s.a.v)'den nakledildiğine göre; 
Birisi öldüğünde akrabaları cenaze işleriyle meşgul iken,son derece güzel bir kişi  gelir mevtanın başının yanında durur. Kefenlendiğinde kefen ile merhumun göğsü arasına girer.
Definden sonra da herkes evine döndüğünde, 
Münker ve Nekir adlı iki özel Melek gelir, öleni kişisel mahremiyet içerisinde imanı hakkında sorgulayabilmek  üzere, göğsünde duran güzel kişiyi ayırmaya çalışırlar.
Güzel kişi der ki.”O benim refakatim, O benim dostumdur, hiçbir şekilde Onu yalnız bırakmam. Eğer siz sorgulama için görevlendirildiyseniz, görevinizi yapınız. Onun cennete girmesini kabul ettirinceye kadar terk edemem.
Sonra ölmüş arkadaşına döner ve der ki, ”Ben, bazen yüksek sesle bazen de kısık sesle okuduğun Kur’anım, endişe etme. Münker ve Nekirin sorgusundan sonra üzüntü duymayacaksın.      
Sorgulama bitince güzel kişi Onun için Melekul Aladan(semadaki meleklerden)misk kokusuyla bezenmiş bir döşek hazırlar.   
Allahın Resulü(s.a.v) demiştir ki:
Hesap gününde ne bir Peygamber,ne de bir melek, Allahın indinde Kur’andan daha imtiyazlı bir şefaatçi olamayacaktır.

Mevla hakkımızda şefaatçi eylesin..


Mim'in çantada ne işi var?


Evet başlıkta da görüldüğü gibi, bu mim denen şey sonunda çantalarımıza da dahil oldu.
Ne meraklı şey şu mim.

Sevgili GÜLÜM, beni çanta mimine dahil etmiş, teşekkür ediyorum :))

Açalım bakalım çantamızı neler dökülecek;
-olmazsa olmaz anahtarlarım,
-şu çift taraflı, biri dev biri boy aynasına benzeyen küçük aynalar varya ondan :))
-kağıt mendil,
-okumakta olduğum kitap,
-ismini dahi bilmediğim, sadece kod numarasını bilmekle yetindiğim parfümüm(kendisi doldurma olduğu için kod numarasını bilmem yeterli, isim soranlarada iyi bir bahane oluyor :) )
-zikirmatik(biz buna sayaçta diyebiliriz)
-cüzdanım,
-telefonum,
-küçük çakım(sadece sünnet olduğu için taşıyorum, yoksa kullanmam mümkün değil :) )

Evet benim çantamda bunlar var. Zira çanta taşımayı sevmediğimden içinde en zaruri ihtiyaçlarımı bulundururum.

Bu mimi paslamıyorum çünkü konusunu pek sevmedim.
Yakında kıyafet dolabınızda neler var?
yada,
Şuanda telefonunuzda kimlerin mesajı var? :P
gibi absürd mimler icat edilirse pek şaşırmayacağım :))

Aşk/meşk

Bazen insanların duygularını aldırdıklarını düşünüyorum..
Bir insanı sevmeden,
Yada sevmek büyük bi söz oldu çünkü hemen sevemezsin.
Ne diyorlar şimdi bir etkilenme, elektriklenme olmadan,
Nasıl ona gidip sevgilim ol der, sonrada yok olmadı...
Sana karşı birşey hissetmiyorum..
Bitsin arkadaş kalalım..
Diyebilirsin..

Evet evet kullanıyorlar bu cümleleri..

Ve aynı soğukkanlılıkla arkadaş olabiliyorlar tekrar..
Sanki araya reklam girmişte film yeniden başlamış gibi..
Arkadaşız mutluyuz modları..

Belkide çok geri kafalıyım anlayamıyorum,
Bu tarz olayları sindirmiyor midem..

Dün sevgiliyiz diye muhabbet kuşları gibi olan insanlar,
Bugün medenilikle ayrıldık ama arkadaşız modunda..
Aynı masada oturup sohbet edebiliyorlar..

Bu kadar basitemi indirgenmeli Aşk denen şey..
Böyle olacaksa ben oynamıyorum arkadaş.

İstemiyorum aşk meşk.
Romanlarda yazan,
Bir ömür boyu süren,
Aynı yastıkta yaşlanılanından istiyorum..


Dünya kadınlar gününüz kutlu olsun.. Kıymeti bilinesi kadınlara..

şundan,bundan


Ev arkadaşım bana bundan almış. O renk o koku nasıl güzel, nasıl güzel .
Hiçbir parfüm doğalı kadar güzel olamaz..


Bu güzellikleri takım halinde uzun zamandır almak istiyordum, Nt'de 1. kitabı alana 2.si %50 indirimliydi, ve bunu duyan ben hemen eksiklerimi tamamlamaya koştum :))

Efendimiz(s.a.v), Dr. Reşit HAYLAMAZ'a ait muhteşem bir eser. Hz. Aişe'dende tanıyoruz bu ismi. O kitabınıda severek okumuştum. Bu tür kitaplar ilmihal gibi. Arada açıp okuyup hayatta da uygulamak gerekiyor :)


İki Darbe Arasında, İskender PALA'nın son kitabı. Eminim çokta güzel.

Ee kitap okumayıp ders çalışıcaz dedikse, almayacazda demedikya :)) 
Bu güzel indirimi kaçırmadığım için çok mutluyum.

Eserlerin tamamı tarafımdan şiddetle tavsiye olunur, henüz okumaya başlamadım, okudukça sizlere aktarmaya çalışıcam.

Vuslat


Nerden aklıma geldi mühim değil, bir yerde;
"Ölüm anınızı biliyorsunuz, bir saat vaktiniz var ne yaparsınız?" diyordu.
Hemen herkese bana haklarını helal etmeleri için yalvarır, dünya namına neyim var neyim yoksa tasadduk eder(Allah rızası için vermek),
Sonrada tövbe etmek için secdeye kapanır, ölene dek Allah(c.c)'a tövbe ederdim...
diye geçirdim aklımdan.


Daha sonra da şöyle diyordu; Şuan daha kötü durumda değilmisiniz o halde? 
Bir saat bile vaktinizin olup olmadığını bilmiyorsunuz!...

Dondum kaldım resmen. O kadar doğru ki.. 
Yapmamız gerekenleri erteleyip, gelecek planları yaparken bir anda sonlanıveriyor yaşam...

Akıl planlar yaparken, kader kıs kıs gülermiş..

Oysa bir saat sonra ölecekmiş gibi yaşamak (bence) o kadarda zor değil.. 
İyi huylu olmak, hak yememek en önemlileri. 
Hatalarımızdan kaçarak, onları erteleyerek kurtulamayız....

 Öldüğüm gün tabutumu götürürken, bu dünya derdinden bir şey var sanma. 
Benim için ağlama, yazık ‘vah vah!’ deme, 
‘eyvah’ demenin sırası şeytanın tuzağına düştüğün andır. 
Cenazemi toprağa gömdüğün zaman ‘ayrılık, ayrılık’ deme. 
İşte o zamandır, benim kavuşma ve buluşma zamanım.
(Hz. Mevlana)

kısa kısa


* saç diplerim felaket acıyor, kaşıntı falan değil, dökülmede değil :? Sebebini bilmiyorum ama çok canım yanıyor sanki iğne batırıyorlarmış gibi :(

* Bu aralar çok unutkanım nedenini bilmiyorum, ama kendime çok kızıyorum. O kadar saçma şeyi unutuyorum ki mesela çay demliyorum(güya!) Demliğe çay koymayı unutuyorum, bide öyle kaynayan suyu koyuyorum içine. Biraz demlemeye bırakıyorum (sanki içinde çay varmış gibi!) :D Koymaya geliyorum sonra bi bakıyorum demlik saf suyla dolu :D
Yada farklı versiyonu çayı demlemeyi unutuyorum, su kaynaya kaynaya kaynayamaz olunca, demledim sanıp  koymaya geliyorum bi bakıyorum ortada demlenen çay filan yok :?

* Eve Dönüş kitabımı bitirdim. Güzel, akıcı bir anlatımı var. Kitapta ismi üzere Mende Nazer evine dönüş hikayesini anlatıyor. Güzel bi kitaptı, ama size aktarabileceğim, çok etkilendiğim bi nokta yoktu malesef :?

* Kitap okumaya ara verip ders çalışmaya başlıyorum çok acilinden, sınavlarım başlıyor :? Harıl harıl ders çalışmam lazım..

Vesselam..