RSS

Pıst pıst, gizli sırlarımı açığa döküyorum!!

Evvet sayın okuyucu, başlıktada gördüğün üzere bütün sırlarımı açıklıyorum, nasılmı? Sevgili blogger arkadaşım ruhumunheykeli beni mimlemiş. Tabiki bende uslu bir blogger olup mimimi cevaplıyorum :))
Sorulara geçiyoruum;

1-Sizi en çok üzecek olay?
Mimleyen arkadaşımdan kopya çekmiş gibi olacak ama, belkide babamı kaybettiğim için, hayatta en çok sevdiğim insan olan annemin ölümü ben herzaman çok ürkütür. Allah gecinden versin.

2-Nerde yaşamak isterdiniz?
Henüz görmedim ama İstanbul'da hep yaşamak istemişimdir, birde Konya var tabi orayıda istiyorum, tabi Karadenizi asla es geçemem(şehir tercihi yapamıyorum). Görüldüğü gibi tek şansa bırakmıyorum seçenek çok olsunki biri olmassa biri oldu diyebileyim ilerde diye :))

3-Hangi hataları hoşgörüyle karşılayabilirsiniz?
Benim bu soruya verebileceğim net bir cevabım yok aslında, hatanın kim tarafından yapıldığı ve zarar boyutu önemli, ama şuda varki ne olursa olsun tekrar eden hatayı affedemem diye düşünüyorum.

4-En sevdiğiniz erkek/kadın karakter?
Bu sorununda cevabı yok, çok TV izleyen biri olmadığım için en'lerim yok. Bazen güzel kadın yada adam hoş Allah için diyorum ama, en diyebileceğim bi karakter yok.

5-En sevdiğiniz ressam?
Christine Comyn, bu kadını çok seviyorum.Hatta sevdiğim tek ressam bu kadın(sevdiğim tek ressamın bu olması, resim sanatıyla ve ressamlarla çok alakamın olmamasından kaynaklanabilir :))

6-Bir erkekte/kadında en sevdiğiniz özellik?
Bu soruya verecek bikaç cevabımın olmasının sakıncası yoktur sanıyorum. Saygı, cinsiyet ayrımı yapmaksızın vazgeçemediğim özellik, edep ve haya'da her zaman önemli olmuştur benim için.


7-En sevdiğiniz müzisyen?
Bu sorunun cevabı mimleyen arkadaşımınkiyle aynı olacak ama doğru :))) Farid Farjad, ruhuma hitap eden tek sanatçı. Adam hüznümde, kederimde, sevincimde,.. Herzaman dinlemekten keyif alırım.

8-Yapmaktan en mutlu olduğunuz iş?
Kitap okurken çok mutlu olurum, insanların yaşamlarından kesitler okumak, bunları kafamda kurgulamak, farklı sonlar düşünmek.. beni çok mutlu eder.

9-En sevdiğiniz renk?
Gri.

10-Tarihte en sevmediğiniz karakter?
 Sevmediğim birçok kişi olmasına rağmen şuan aklımda bi isim yok, şanslı gününde sanırım :))

11-Nasıl ölmek isterdiniz?
Allah'a en yakın olduğum zamanda, alnım secdedeyken.

12-Hayattaki sloganınız?
Ya bir yol bul, ya bir yol aç, yada yoldan çekil. :)

 13-Şu anki ruh haliniz?
Yazımı biran önce tamamlayıp, işlerimi hallettikten sonra yeni kitabımı elime alıp, harıl harıl okumak istiyorum.

Eveet herşeyin bi sonu olduğu gibi mimimizinde sonu gelmiştir. Cevaplamaktan keyif aldım, ruhumunheykeli'ne tekrar teşekkür ediyorum :) Bende bu mimi bikaç arkadaşıma paslamak istiyorum, lûtfedip cevaplarlarsa sevinirim, cevaplamazlarsada canları sağolsun.
Vesselam..

Tercihler mi, Vazgeçişler mi?


Geçen gün Birmilyonkalem'de okuduğum bi yazıyla ilgili benimde söylemek istediklerim var.Oradaki bikaç sözcük yazdırdı bana bu yazıyı. Hayatın tercihlermi yoksa vazgeçişlermi olduğundan bahsediyordu. Ben bu konu üzerinde baya düşündüm ve sizlerlede paylaşmak istedim...

Yaşadığımız hayatı biz belirleriz aslında, Mevla insana akıl ve irade vermiştir, her ne kadar kader diye birşey olsada seçim şansımız vardır. Önümüzde herzaman iki yol vardır. Bu yolların bizi nereye götüreceğini uzun vadede bilemeyiz, ama o anda bi karar vermemiz gerekir ve karar verilir.

İlerde bu karar yüzünden yaşanılanlarda illaki bi maktül aranmış, iyi yaşanmışlıklar ben'likten, kötü yaşanılanlarsa herzaman başkalarının sırtına yüklenmiş günahlardır. Bazen bu tercihlerin zorunlu olduğunu, vazgeçmek gerektiğini söyleriz. Bu sadece kendini avutma, ben'liğini kandırmadır. Ben katılmıyorum birşeylerden vazgeçmek gerekeceğine, birşeyi istersen alırsın!! Tamam yinede haklı olabilirler vazgeçmekte gerekebilir, ama herşeyin telafisi vardır, o anda o gerekmiş olabilir. Ama o fikri, tamamen vazgeçtim bitti demekle, o sorumluluğu vazgeçişe yüklemek ne kadar doğru?

Eğer çok isteseydin, fikrin sabit olsaydı yapardın. Uğraşır didinir ve yapardın, yapamasanda artık vicdanın rahat olurdu, yapmak için çok uğraştım ama kısmet değilmiş der, gönül rahatlığıyla yaşamını sürdürürdün.
Ama tabi bu sorumluluklardan vazgeçişleri illaki birilerinin sırtına yüklemek basit.. Kendimden örnek vermem gerekirse hiçbirzaman vazgeçmem gerekmedi, yaşadığım herşeyi kendi tercihlerimle yaşadım, elbette pişmanlıklarım var ama bunlar için vazgeçiş diyemem..

Bence hayat vazgeçişler değil, daimi farkında olunmadan yapılan tercihlerdir.
Yaşanılanların sorumluluğunu başkalarına yükleyerek değil, kendi içimizde aramalıyız..

Vesselam..

Akılsız başın cezasını tüm azalar çeker

Dün pazardı, yani benim tek tatil günüm. Sağlıklı yaşam derdi sardı bünyeyi. Haberlerde bas bas bağrılıyormuş sibirya soğukları geliyor tüm yurda diye, duymamıştım(duysamda ne takarımya). Sabah erkenden kalktım (erken dedikse 08:30), eşofmanlarımı giydim, ev arkadaşımı sarsarak uyandırdım. Onunda aklını çelerek yürüyüşe gitmeye ikna ettim. 
Çıktık yola, arkadaşım baya kalın giyinmişti, dalga geçiyorum onunla, bu kılıkta yürüyüşemi gidilir, ağırlıklarından kıpırdayamıcaksın, hareketin kısıtlanıcak falan filan. Gülüyorum kikirdiyorum, temiz havayı içime çekiyorum.. Neyse gittik yürüyüş parkımıza arkadaş biraz yavaş yürüyo, ben hızımı alamıyorum. O, sen devam et buluşuruz çıkışta dedi, yok olmaz öyle beraber yürürüz falan dedimsede, sonunda yalnız devam ediyorum. Ben çok kalın giyinebilen bi insan değilim, üşüsemde giyinemem sıkar beni, bunalırım. Yürüyorum ama, ellerimde bi hareket kısıtlılığı var, bi baktım ellerim buz gibi olmuş.
Neyse yürüyüş bitti eve geldik, bende bi mide kasılması, bi ağrı, sancı. Bişide diyemiyorum kimseye, kızacaklar diye(burun kaf dağındaya, kıl aldırmaz), normalde çok kikirdek olduğumdan farkettiler tabi hemen durumu. Neyse bi ağrı kesici aldımsada yetmedi soluğu yatakta aldım, sabaha ancak kendime gelebildim.
Aman bidahamı tövbe, tek tatil günümü sıcacık evimde bi elimde çayım kitap okuyarak geçircem, sağlıklı yaşam yürüyüşlerine nisan gibi devam ederiz, şimdilik rafa kaldırıyorum.

Önerme: Spor yapılacaksa kapalı alanlardaki imkanlar doğrultusunda yapılmalı, birde sağlıklı yaşam için yediklerimizede dikkat etmek gerekiyor (benim gibi habire tatlı yemekle sağlıklı yaşam falan olmaz).
Vesselam..

kısa virajlar

Bazen o kadar bencil olabiliyoruzki, bu bencilliklerin nelere sebebiyet vereceğini düşünmüyoruz bile.. Çünkü o an sadece ego tatminiyle meşgulüz.

Birşeyi yapıyorsak, daha doğrusu bu aslında belirli bir olgunluğa erişmiş insanlar için.. Sonuçlarınıda tahmin etmeli ve rasyonel davranmalıyız. Yoksa üzülen yine biz oluruz.

Az kalsın çok büyük bi hata yapıyordum. Belkide dualarım yüzünden Rabbim beni bu hatadan döndürdü. Sana şükürler olsun Allah'ım. Eman sendendir..

Sığınacağımız limanı doğru seçersek, O bizi kapısından hiçbir zaman boş çevirmez inşaAllah..


Dipnot: Resimdeki ben değilim, henüz Uludağ'a gidecek kadar param yok, olunca giderim, Denizli'yede bir avuç kar düşmedi bikaç yıldır, biyerlerden kar perilerini gönderin lütfen :)) Yağdır Mevla'm kar..

Kıymetlen/dir biraz


Birşeyi istiyoruz, elde edincede değerini bilmiyoruz.

Hata bendemi? Çok şey mi istiyorum acaba.. Değer verilmek, özenmek, azıcık pohpohlanmak..

Yok yok hiçte değil. Emek vereceksin sevgine, eğer var kalbimde birşeyler diyorsan. Öyle karşıdan seviyorum demek olmuyor, küçük bir sıkıntıda sırtını dönebiliyorsan, bunun adı sevgi değil, sadece boşa harcanmış zamandır..

İnsan kalbi işte, hassas kırılıveriyor. Telafiside mümkün olmuyor çoğu zaman.

Şaşırıp kalıyorum böyle durumlarda, yana yakıla arıyor, bulduğunda ise onu pamuklara sarması gerekirken, boşlukta bırakıveriyor. Sonrada uçup gider tabi, ne bekliyordunki?
Sen orda bitlenirken, onun kıyıda oturup seni bekleyeceğinimi?

O düzen yok artık. Ne yaparsam yapayım bekler, sever..  Keyfinin kahyası değilim ki!


Değer Verdiğin İnsan Senin Değerini BiLmiyorsa Bırak Kendi DeğeriyLe KaLsın...

ask bitti dinlenesi..
Not: Şarkının konumuzla ilgisi bulunmamakla beraber, sevdiğim için paylaşmak istedim..

Yeni, yine Facia

Öncelikle Haiti'de yaşanan deprem dolayısıyla çok üzgün olduğumu belirtmek istiyorum..

Geçtiğimiz Salı Haiti’nin başkenti Port-au-Prince’de yaşanan deprem büyük bir insanlık dramına neden oldu. 1 dakikalık deprem, şiddeti 7.3, ölü bilançosu 100.000 + ....  Bu sayı artacaktır, enkazların altından çıkarılan insan bedenleriyle.

Evet yeni, yine bir imtihan, sarsıntı. Etkisi ne zamana kadar sürer bilinmez, açılan yaralar kapanırmı...
Haiti'de binalar yıkıldı kocaman kocaman, insancıklarda enkaz altında kaldılar.. Kimisi çoktan öldü, kimisi hala kurtarılmayı bekliyor.


Sokaklara sığmıyor ölü canlar. :( Adeta insanlıktan çıkarılmış kardeşlerim. Sokaklara atılmış.
Güya toplayıp gömecekler cesetleri. Siyahi bir adam çocuk cesedini alıp kamyona atıyor. Efendim ölüye saygınız yok onu anladıkta, o bir insan.. İnsana yapılan muamele bu olmamalı. Hayvanlara bile bundan fazla saygı gösteriliyor...


Yapılan yardımlar yeterli değil. Sağlık, yiyecek, arama kurtarma ekipleri, dünyanın biçok ülkesinden gönderiliyor. Yapanlardan Allah razı olsun. Haiti çok fakir bir ülke, ABD tarafından sömürgeleştirilmiş.


ABD, herzamanki gibi utanmadan sömürgeleştirdiği, bu şartlarda yaşamalarına sebep olduğu bir ülkeye daha, yardım gönderiyor güya.. Bizde bu insanlara saygı duyuyor, ülkelerine gidiyor, başkanlarının ellerini sıkıyor, ve onlara gülen gözlerle bakıyoruz. Çünkü bizimde çıkarlarımız var, yani öyle zannediyoruz. Bizede bir faydaları dokunur diyoruz. Zararlarından başka birşey olmayacağını bildiğimiz halde. Müslümanlığımızdan da utanmayarak.. Olsun ülkemize faydası olmasada, gemisini yürüten kaptanlar vardır, elbette.

Türklüğümüzün ve müslümanlığımızın şerefiyle yaşamımızı sürdürmekten mutlu ne olabilirki..

Bunların hesabı nasıl verilir bilinmez. Allah'ım oradaki insanların yardımcıları olsun. Madden manen yanlarında olmaya çalışalım. En azından dualarımızda unutmayalım o insanları.. Fanidir yaşam, her'an kimin başına ne geleceğini ancak Mevla bilir..

Vakt-î zaman, ahir, akîbet hayrola efendim..

Eksiğim/sin

 İki yaralı kalpten başka kim daha çok anlayabilirki birbirini.. O öyle bir bağki, kendin gibi bilirsin karşındakini, anlarsın.. Bu bağ insanın yarasının kabuk bağlamamasına neden olur, ama yinede mutlu eder. Çünkü seni anladığını bildiğin biri vardır artık karşında..
Mutluluktan çok mutsuzluklar bağlar, insanları birbirine. Çünkü insan mutluluğu gibi üzüntüsünde de yalnız olmamak, kucaklanmak ister. Acınmak değil. Bunu asla istemeyiz..
Bencillikmidir anlanmayı istemek? Eğer karşındaki senin durumunda değilse, senin gözünde asla anlayamaz seni. Doğru yaşanmadan öğrenemezsinki hiçbirşeyi.. Ortak paydalar herzaman daha kolaydır.

Keşke mutsuzluklarla değil, mutluluklarla ortak olsak birilerinin yaşamına..



Bir gün, bir bilge, kendi türleriyle uçmayı reddeden iki ayrı cins kuşa rastlar, yol kenarında. Hayli merak eder, bu iki farklı yaratığın nasıl olup da kendi aileleriyle, ait oldukları yerlerde yaşamak istemediklerini, nasıl olup da bir yabancıyı kendi kardeşlerine yeğlediklerini..
Biri karga, biri leylek..
O kadar farklıdır ki kuşlar, ihtimal veremez birbirlerini sevdiklerine, türdeşleriyle değil de, birbirleriyle uçmayı yeğlediklerine..
Öyle ya, karga dediğin kargalarla uçmalıdır, leylek dediğinse leyleklerle..
Yaklaşır ve merakla inceler kuşları..
Tâ ki, her ikisinin de topal olduğunu keşfedinceye kadar..
O zaman anlar ki, birlikte kaçar, birlikte uçar, beraber yaşamaları beklenenlerin yanında tutunamayanlar..
O zaman anlar ki, sahip oldukları değil, sahip olmadıklarıdır kimilerini birbirlerine yakın kılan.. Topal kuşlar birbirlerinin \'arızalarını bilir ve sömürmek ya da örtmek yerine kabullenirler öylesine..
En sahici dostluklar ortak varlıklar üzerine değil, ortak yoksunluklar üzerine kurulanlardır. Aynı şekilde zengin, aynı şekilde mesut olanların, ortak paydaları sabun köpüğü gibidir, uçar..
Ortak acı, ortak hüzün, ortak pürüzdür esas yakınlaştıran, yaklaştıran..



Mesnevi/Hz. Mevlana

Mimlenmişiq

Sevgili mehmetadin tarafından mimlenmişim, çok teşekkür ederim :)
Gelelim sorularımıza;

1-2009' a girerken gözlerinizi kapatıp ne dilediniz? ne oldu?
2009`a girerken dilediğim birşey olmadı, sadece güzel bi uykunun peşinden koşuyordum, ama 2009 ona bile izin vermedi o kadar yani.

2-2009'un en mutlu eden olayı nedir?
Düşündüm düşündüm, 2009da En Mutlu dediğim bian yoktu sanırım. Ama ehliyetimi aldığımda çok sevinmiştim.

3-2009'un en çok üzen olayı nedir?
Düşünmeden, uygulamaya geçirip sonrasında baya üzüldüğüm şeyler oldu. Ama 2009 bana çok büyük tecrübeler kazandırdı, acıttı biraz ama olsun, yaşanması gerekiyordu demek..

4-2009 Sizce ne renkti?
Mor, kimi zaman hüzünle, kimi zaman sevinçle..

5-2009'u tek cümle ile anlatır mısınız?
Kriz :))

6-Yılbaşı hediyesi ne aldınız?
Iıı şey, şöyleki kimse bana yeni yıl hediyesi almadı, ühü ühü çok üzüldüm. Şaka tabiki, hediyelik bi durum göremiyorum zaten yeni yılda.

7-2010 yılı için ne dilediniz?
2010 için sağlıkla birlikte okul ve iş hayatımda başarı diledim. Ne bencilim hehe. Bu şeyler sürekli duamda kendim için istediklerim aslında. 2010a özel bi dileğim yok. Geç olsun, güç olmasın..)

Dileyen tüm insanların dileklerinin gerçekleşmesi duasıyla mim`e son verirken, bikaç arkadaşa gönderiyorum bu mimi;
ruhumun heykeli,
bozbek,
Burcu
cevaplarınızı acil bekliyorum :))

Sunshine Award(Güneş ışığı ödülü)

Yaaa görüosunuz dimii :)) Yazılarını severek takip ettiğim @papuç, beni bu ödüle layık görmüüş. Çoook teşekkür ederim kendisine. beni çok mutlu etti.

Nasıl sevindim, nasıl gururlandım anlatamam. Efendim ben bu gazla bayaa giderim artık. Blog aleminde yeni sayılırım, ama uzun bi süre buralardayım. Sevmeyen varsa bu kızı, biran önce alışmasını tavsiye ediyorum. Gözünüzün önündeyim çünkü..

Yazmak beni çok mutlu ediyor, şuanda yazılarımdan bişi anlamayan, ne diyor bu kız diyenler olabiliiir. Ama ben daha yeniyim :) Öğrenicem, alışıcam. Zamanla güzel yazılarımda olur inşaallah. Olmazsada kime ne, kendi kendime yazıp çizerim. Beğenen oquuur, beğenmeen çeker gideeerr. :)) yok yok kimse gitmesin hoş görün bu kızcağızı.

Neyse çok uzatmiim. Beni bu ödüle layık gören @papuç'a tekrar teşekkür ederim. Bende yazılarını severek takip ettiğim güneş ışıklarıma gönderiyorum bu ödülü;
-@stuven,
-@ Akifzade,
-@bi dost,
-@yesari,
-@bozbek,
-@GeCe,
-@Burcu,
-@Türabi,
-@Onuncu Köyün Adamı,
-@ ذهرا فندقلي
... Ve takip listemdeki bütün arkadaşlarıma..
Hepsinin benden Çoook çok iyi yazdıklarını düşünüyorum,  yazılarından güzel şeyler öğreniyorum..

Baki sevgi ve saygılarımla..

Acizliğimle geldim..

Rabbim öyle aciz, öyle fakirimki,
Ne hakkıyla seni eda edebilirim, nede bana verdiklerini..
Sen büyüksün, muhtaç değilsinki benden gelecek olana..
Ama ben.. Senden gelen her zerreye muhtacım.
Seni anmaya ve senin beni anmana..
Öyle muhtacımki bir anlık unutman yokluğumdur Rabbim..
Sen var etmesen, ne seni bilirdim, ne kendimi..
Varettiğin kulunu sen fakre, acze düşürme..
Ya Rahman..

Sen bu acizin kimseye söylemeyip kendine sakladığınıda bilirsin,
Utanıp sıkılıp kendinden sakladığınıda bilirsin.
Hepsini ancak senden istiyoruz...

"Duanız olmasa ne ehemmiyetiniz var Ey Kullarım" dedin..
Benimse, duadan anladığım, fani hayat için uzun bir istek listesi oldu..
Affet..

Faniye, yarattığına olan sevdamızı öyle açık ederizki,
Adeta putlaştırırız aciz aklımızla.
Saatlerce, günlerce ... anlatırız fani sevdasını. dilimizden düşürmeyiz
Hiç bitmeyecek gibi.

Sana olan sevdamızı ifade etmeye aklımız yetmez ey Allah'ım..
Kalbimizde olan ancak sensin,
İfade edemeyişimiz acizliğimizden, ahmaklığımızdandır.

Çoğu zaman acze düştüğümüzde anarız seni ey Allah'ım.
Biliriz yardımın ancak senden geleceğini.
Sen, Sen'i mutluluğunda da ananlardan eyle bizi.

Rahmetin gazabını geçmiştir Allah'ım..
Rahmetin hakkı için senden istiyorumki;
Beni, anamı, babamı ve tüm inanan müslümanları affeyle..
Amin..

Cuma, ahir, akıbet hayrola..

Medet ya Sahib-el mekan, 
Medet ya Sahib-el meydan..

An/lık Küçülme/ler

Büyüklüğümüzün değerini anlamayız çoğu zaman. Halbuki özenle, emekle büyümüşüzdür, hiçte kolay olmamıştır. İnsanların gözünde büyümek, güvenilen, saygı duyulan olmak.. Bunları kazanmak uzun yıllar alır. Kaybetmekse o kadar kolayki, anda küçülüverirsin, hiç çaba sarfetmen gerekmez.

Hata götürmeyiz ...

Karşındaki, "şimdiye kadar bir hatasını görmedim bu ilk" yada "olsun herkes insan oda hata yapabilir".. gibi şeyler söylemez... Gözlerinde değer kazanırken yaptığınız şeyler, bir anda hafızalarından silinir ve o an yaptığınız hata kalır akıllarında. Artık sizi eski hal ve tavırlarınızla değil, sadece o hatanızla anarlar.

Acımasızca belki, ama böyledir. Belki bizde yapıyoruzdur aynısını. Önceden çok sevdiğimiz canımız ciğerimiz dediğimiz arkadaşımızı, dostumuzu.. yaptığı tek bir hatayla silebiliriz hayatımızdan. Yapanda yapılanda bu kadar acımazıs olmamalı. Yapan, farkında olmalı, kendine yakışanı yapmalı.Yapılanda (olmazda), "kızgın bir anına denk geldi heralde, morali bozuk bir anına denk gelmiştir,böyle biri değil yapmaz böyle şeyler"...diyebilmeli. Bu büyüklüğü gösterebilmeli.

Ama nolursa olsun, karşımızdakinden bu fedakarlığı beklemeye hakkımız varmı? bilemiyorum. Kendinden beklendiği gibi davranmalı insan. Affedilemiyor işte, yok sayılamıyor...

 

 

"Birisi seni övdüğünde tevazu gösterip (güya) hakkı seyir kolaydır. Ya sana küfredene yorumsuz kalabiliyormusun?"

2010'un sürprizleri..


Evvet yeni yıl denen telaşe bittiğine göre uyanma zamanı.. Kutlayan kutlamayan herkesin yeni yılın ilk sabahında karşılaşmak zorunda olduğu sürprizlerden bahsedicem size. İstemeseniz bile.

Çok sinir oluyorum, bu politikalar beni deli ediyor ulenn. Millete kaşıkla maaş zammı ve kepçeyle dağıtılan diğer zamlar..

Yahu millet zaten kıt kanaat geçinmeye çalışıyor. Yetmiyormuş gibi sürekli ona buna zam yapılıyor, millet nereye ne ödeyeceğini şaşırdı. Sabah radyoda dinliyorum; Bazı ürünlere normalde yani her yılbaşında yapılan zam oranı % 3 veya 3,5ken, sevgili Bakanlar kurulu tam yetkiyi kullanarak bu oranı %50'ye çıkarıyor.

Birde heryerde bas bas bağırılıyor kriz var diye. Tabi doğru millet zaten zor durumdayken, düşene bir tokatta Bakanlar kurulu atmalı.

Elhamdülillah bir işim var ve bakmakla yükümlü olduğum kimse yok.
Bazen diyorum iyiki sadece kendimi geçindirmek zorundayım, yoksa bu maaş ve zamlarla saç baş yolmak, yada cinnet geçirmek mümkün..

Benim aldığım maaşla, ev geçindiren ve çocuk okutan insanlar tanıyorum. Aldığım maaşta asgari ücretten çok yukarda bişi değil. Ben bile şuraya şu, buraya bu derken bazen sıkıntılı getiriyorum ay sonunu. Peki bu insanlar napsın?
Tabi birde işsiz olan ve aynı yükümlülüğü taşıyanlar var. Onlardan bahsedemiyorum bile..
Bu insanlar isyan etmesinde sevgili bakanlarımızmı isyan etsin?
Sorarım...