RSS

*



Kapıdan daha çıkmadan Büyükhanım her zamanki tembihlerini ardı ardına sıralamıştı:

''Yürürken sağa sola bakma. Yollarda gülme. Milleti peşimize takma. Kız kısmı ağır gerek. Kendine söz getirme.Yanımdan ayrılma, Dükkanların önünde oturan adamlara yakın geçme.''


Nazan Bekiroğlu/Nar Ağacı Syf:81

Nasıl keyifli bir kitap.. :)

Okudum 4; İhsan Oktay Anar/Kitab-ül Hiyel

Esselamu aleykum...

Bir önceki İhsan Oktay Anar okumam tee 2011/Puslu Kıtalar Atlası'yla olmuş :) O zaman da bahsetmişim yazarı çok sevmemden ve diğer kitaplarını da edinme isteğimden. Şükür nasip oldu. 

Bu yıl istikrarlı bir şekilde okumak ve yazmak istiyorum inşaAllah.

İhsan Oktay Anar bence çok önemli bir yazar, tarihi kurguyla harmanlayarak sizi kitaba kolayca bağlıyor. Keyif ve merak içerisinde akıp gidiyor kitap. Okumayanlara öneririm. Kitab-ül Hiyel, Osmanlı dönemindeki bazı mucitlerin hikayelerini dönemin önemli olaylarının eşiğinde anlatıyor. Yazarın çizim ve mühendislik bilgisi de etkileyici. Okuyucuyu yormadan, sıkmadan icatları görsel olarak da aktarıyor. Kitaptaki isim ve ünvanlar da çok ilginç :) Nasıl bu kadar ayrıntılı düşünebildiğine şaşıracaksınız, hayal gücüne diyecek söz yok zaten :)

İktidar hırsının her kesimde ve her dönemde etkisinin olduğunu da görüyoruz kitapta.

 Bir kaç alıntıyla yazımı sonlandırıyorum;

*Ustaların kılınç yapmak için saatlerce ve günlerce dövdükleri demir neden serttir, bilir misin? O, insanoğluna hemen boyun eğmez, çünkü onların, kendisiyle işleyecekleri suçları bilir. Bu yüzden de ortak olacağı günahların bedelini ateşte dövülürken peşinen öder.

*Eğer bir makina olarak düşünülebilirse, Kainatın da yakıtı er ya da geç bitecekti.

*Aynı zamanda ölüm, iki kere ikinin dört etmesi kadar kesindi.





Keyifle... :)

Okudum: Alper Canıgüz/Oğullar ve Rencide Ruhlar

Esselamu aleykum...

Dostlar yılın üçüncü kitabını az evvel bitirdim ve sıcağı sıcağına da sizlerle paylaşayım dedim :) 

Bu adamı nerden tanıdım da sevdim bilmiyorum ama üç kitabını birden almışım :) İlk olarak Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı kitabını okudum. İlginç bir kitap aslında, yazarımız beş yaşındaki bir çocuğun yaşadıklarını karakterin diliyle anlatıyor okuyucuya. İlk başta baya ilginç geldi bana durum, beş yaşındaki bir çocuğun neler düşündüğünü, hissettiğini bu kadar açıklıkla ifade edebilmesi çok hoşuma gitti doğrusu :) Okurken hem şaşırdım hem güldüm :) Rahat gülebileceğiniz anlarda/yerlerde okumanızı öneririm :) Ayrıca kitabı okurken  '5 yaşındaki çocuk mu düşünüyor bunları' gibisinden bir düşünceye kapılmayın ve kitabın sizi sarmasına izin verin. 


Sevgili Alper'in güldüren ve düşündüren dünyasından altını çizdiklerimden bir kaçı;

*İnsan bu hallere düştükten sonra aynaya nasıl bakardı ki? Yüzmilyonlarca insan nasıl bakıyorsa öyle herhalde.

*Evet, itici bir görünüşe sahip ama netice itibarıyla dünyada yaşayan bütün insanlar itici, hatta kötü değil miydi? Varlığımızı sürdürebilmek için kötü olmak zorundaydık.Zamanında iyi insanlar var idiyse bile artık yeryüzünde onların genlerinden eser kalmamıştı.


*İnsan yüreği bir sarkaç gibidir işte böyle. İstediği noktaya ulaştığı anda tüm hızıyla tam tersi tarafa kaymaya başlar.

*İnsanlara daha az tahammül edebilir bir ruh hali taşıdığımdan pek dışarı çıkmıyordum. :)

*Neticede ahlak herkese üç aşağı beş yukarı aynı şekilde davranabilmek değil midir?

*Bir gün toz zerrecikleri sizi bağrına basarsa, bilin ki ya nirvanaya ulaştınız ya da çıldırdınız. Hangisi olduğuna siz karar vereceksiniz.

*Gerçek acı sessizdir. Bir huzur evi gibi.

*Unutulmamalıdır ki, Tanrı bile bir yerden başlamak zorundadır.

*Her neyse; hayat her durumda sonu kötü biten bir hikaye değil midir zaten?

*Dünya hala dönüyordu işte. Bütün pespayeliğiyle.


Ya işte böyle büyük büyük konuşuyor...
İstifadenize.

Ben geldim :) 2014'ün ikinci kitabı: Murat MENTEŞ\Korkma Ben Varım'la

Esselamu aleykum...

Buralara yazmayalı uzun zaman oldu yine :) Aslında hep yazmak istiyorum da elim bir türlü gitmedi pcye...
Okuyorum sevdiğim dostlarımı tabi, ama yorum falan yazmıyorum çoğuna :)

Velhasıl şimdi buradayım, an'ı yaşamak lazım.
Sevgili Murat Menteş'ten bahsetmek istiyorum sizlere, zira ben kendisini çook severim, ayrı bir yeri vardır bende :) Yıllar önce çıkardığı ilk kitabını henüz kendime bile al(a)madan bir arkadaşıma doğum günü hediyesi olarak almıştım(arkadaşımı nasıl seviyorsam artık), o zaman için baya pahalıydı bana göre öğrenci halimle :).

Duygularını ifade ediş tarzı çok hoşuma gidiyor, hani bazı duygular vardır, nasıl ifade edeceğimizi bilemeyiz, doğru kelimeyi bulamayız ya, işte sevgili Murat Menteş çok güzel yapıyor bunu :) Şuan üç kitabı var bende, sırayla okumayı planlıyorum, ilk olarak Korkma Ben Varım'ı okudum ve sizlere ondan bahsedicem biraz. Çok okunan bir yazar zaten, sevgili blogdaşlarımdan da bahsedenler oldu bu yazar ve kitapları hakkında.

Kitap her karakterin kendi ağzından hikayesini anlatmasıyla ilerliyor, ama siz bunu farkedemeyebilirsiniz çünkü üslup aynı, bazen kimi okuduğunuzu bile unutup başlığa geri dönebilirsiniz :) Ben romanlarda herkese eşit rol verilmesinden yana değilim, belli bir kişi olsun, olaylar onun etrafında dönsün isterim, sonra kimin eli kimin cebinde şaşırabiliyor insan. Bu kitapta da öyle, belli bir kişiye odaklanmışken hoop anında başka bir hayata dibinden başlayabiliyorsunuz, bu tarzı pek sevmiyorum dediğim gibi. Olaylar ve kişiler son tahlilde buluşuyor tabii.
Birde bazı bölümlerde her karakterin ağzından argolu ifadeler okuyoruz ve bu da benim pek sevdiğim bir durum değil, olmasa daha güzel olurdu ;)
Yazar araştırmacı kimliğiyle de öne çıkıyor, bize tarihten de o kadar çok bilgi sunuyor ki, hayran olmamak elde değil.
İddia ediyorum, bu adamı seveceksiniz :) Sayfa sayısı da oldukça kararında, doyurucu. Aşk, aksiyon, komedi, her şey var bu kitapta.
Altını çizdiğim çok bölüm var, zaten bir yerden sonra çizmeyi bıraktım, o kadar çok ki :) Sizler için en en favorilerimden alıntı yaparak yazımı taçlandıracağım;

* Gelgelelim, Şebnem yapma çiçeklerin arasındaki sahici gül'dü...
*Mezarlık, dünyanın maketi.
*Bildiğim bir şey varsa, talih ve talihsizlik, aynı kuyudaki iki kovadır.
*''İnsan bu dünyaya ağlayarak gelir, yeterince ağladıktan sonra da ölüp gider.''(William Shakespeare)
*Gaybı yalnızca Allah bilirdi.
*Eğer bana olan şeyler ona da oluyorsa, kendi çapımızda bir kıyamet koparacağız demekti.
*Onunla her saniye bir ilkti.
*Ona aşık olmak, cehennemde çakmaklara gaz doldurmak gibi bir şeydi.
*Herkes bir yığın soru soracak: 'Ne iş yapıyorsun?', 'Evlenmeyecek misin artık?' Sanki ben çalışmasam aç kalacaklar, evlenmesem onlara sıra gelmeyecek.
*Şebnem, akide şekerim, saraya sızmış lunapark balerinim.
*Şebnem, kalbimden senin kalbine balyozla bir pencere açayım.
*Şebnem, her gülümseyişinde tüm ülkeye çay ısmarlayayım.
*Dünyada sahtelik kadar gelişim gösteren başka bir şey yok.
*Öpüyorum gülüşünün bütün kıyılarını.
*Birisi 'Evet' desin, 'seni anlıyorum, Aynı dert bende de var.'
*'Saçmalamayı bırak. Bir şapkayı beğenince onu kafana çiviyle çakıyor musun?' 'Yani?' 'Evlenme.'
*''An'ın tadını çıkarıyordum. Tıpkı paraşütü açılmayan bir paraşütçünün rüzgarın tadını çıkardığı gibi.'' (Calogero Cavataıo)
*Annemin tebessümü, ışın tedavisi gibi, ruhumdaki kanserli hücreleri yeniliyor.
*Kurt Vonnegout'un da dediği gibi ''Dünya, uzaylıların akıl hastanesidir.'' Moron değilseniz, böyle bir gezegende iyi olunamayacağını bilirsiniz.
*Cehennemi boylamayı göze almış olmanın rahatlığıyla hareket ediyoruz.

Benim aklım Fu'da kaldı, ondan farklı atılımlar bekliyordum ama olmadı, nasip :)

Keyifle inşaAllah...