RSS

Topkapı Sarayı, Hırka-i Saadet Dairesi ve Kutsal Emanetler..

Geçen pazar Talha UĞURLUEL'in sunumuyla buraları seyre daldım..
Tabi notlarımı almayıda ihmal etmedim, bakalım neler varmış...



Saltanatla teneşirin arası meğer ne kadar kısaymış...(III. Mehmet Reşat için kardeşi söyler.)

Topkapı sarayı çok büyük olduğundan gezen misafirler yorulduğunda bu taşın üzerine oturuyor ancak taşın hikayesini duyduklarında ise yerlerinden fırlıyorlar... Çünkü bu taşın üzerinde padişahların cenazeleri konmuş o dönemlerde..

Kenarda duran kapaklı kuyuda basit bir kuyudan ibaret değil. Harem-i Hümayün, kutsal emanetler bölümü süprülünce o kıymetli eşyaların tozları çöpe atılmasın, ayaklar altına alınmasın diye düşünülerek burada biriktiriliyor.Tozları almak için kullandıkları süpürge ve küreği görseniz :) küçücük, narin fotoğrafını bulamadım malesef. Gidip görmek nasip olur inşâAllah.

 Has oda..
Kapının girişinde Esselamü Aleyke Ya Rasülallah yazıyor. Odayı çevreleyen mavi şeritte de Kaside-i Bürde şiiri yer alıyor. Odadaki kubbenin göbeğinde, azhap suresinden ayetler, fetih suresinden ayetler var. 
Kabenin örtüsünden de, o zamanlar Osmanlı sorumlu olduğu için değiştirilen örtülerin bir kısmı bu odanın duvarlarını süslüyor..
Padişahların şaşaalı saltanat koltukları yokmuş bizim bildiğimiz gibi :)
Bir kenara gece yatak seriliyor, gündüzde padişah minder üzerinde ülke yönetiyormuş.
Has odanın öğrencileri olurmuş o dönemler... Önce padişahın yanında öğrenci olup eğitim görür, daha sonrada evlenip yönetim biriminde yer alırlarmış.



Altın sandık içerisinde, altın çekmecede, altın telle işli yeşil mendil içerisinde mübarek Hırka-i Saadet muhafaza ediliyor.
Yavuz Sultan Selim mısır seferinde getirmiş... Hırka-i Saadet dairesinde, 24 saat kesintisiz Kuran-ı Kerim okunuyor. 40 hafız tarafından. 40. hafız o zamanlar Yavuz Sultan Selim'miş.





Haçova Meydan Muharebesinde, Hırka-i Saadet başlar üzerinde taşınıyor III. Mehmet zamanında.  Savaşta kötü giden birşeyler olmaya başladığında asker tedirgin olur, Hoca Saadettin III. Mehmet'e gelerek "Hırkayı omuzunuza alınız" der.
Dağılan osmanlı toplanır ve meydan muharebesi Allah'ın izniyle kazanılır..







* Osmanlı tarihinde pek iyi bilinmeyen, ancak en çok hayır yaptıran kişi Rüstem Paşadır..

 Sancak-ı Şerif.. Bizzat Peygamber Efendimiz’e (a.s) mahsus olan Sancak-ı Şerif ise Ukab ismini taşır. Harpler sırasında Sancak-ı Şerif, Sancak Alayı denilen bir törenle saraydan çıkarılır, orduyla birlikte sefere giderdi. Bu sırada seyyidlerden oluşan bir cemaat tarafından yanı başında gece gündüz Fetih Sûresi okunurdu.






 
Kadem-i Saadet: Sahabe Efendilerimiz, Peygamber Efendimiz'e (s.a.v) o kadar düşkündü ki, mübarek ayak izleri bir yerde kalsa, O'nu alır ve muhafaza ederlerdi. Bu kademi korumak için yaptırılan altın kapaklı muhafazayı 2.Abdülhamid Han yaptırmış. Kapağına da şunu yazdırmış: 
“Senin mübarek kademin, yeryüzüne değmeseydi, 
hiç teyemmüm insanı temizler miydi ?”

Muhteşem...

*Padişahlar ordu ve halkın başından ayrılıp hacca gidemedikleri için rasülullah(s.a.v)'in kabir toprağından getirtiyorlarmış haplar şeklinde.
O zaman için hacca gitmek ne kadar uzun sürüyordu kimbilir..

*İmam- Azam birgün yolda yürürken, arkasından insanlar şöyle der:" İmam efendi hergün yatsı namazının abdestiyle sabah namazını kılarmış..."
 Bunu duyan İmam-ı Azam, bu geleneğini hergün yapmazken, insanların kendine olan muhabbetlerine layık olmak adına bu adetini hergün devam ettirmiş..

*Fahrettin Paşa Medine'dedir.Osmanlı sınırları içerisinde son zamanlarıdır Medine'nin.. Kutsal emanetler trenle İstanbul'a getirtilir. 1914 Dünya harbi...
1916 nın sonundan 1919 yılının başlarına kadar Medine, İngiliz destekli Şerif Hüseyin birlikleri tarafından kuşatılmıştır. Bu ağır kuşatma şartlarında Fahreddin Paşa ve Osmanlı askerleri kahramanca bir mücadele sergilemişler ve Medine'yi korumaya çalışmışlardır. Bu müdafaa sırasında ciddi açlık tehlikesi ile karşı karşıya kalacak ve kumandanlarının emri ile çekirge yemek zorunda kalacaklardır. Müdafaanın son günlerinde İngilizler sinsi bir plan neticesi Medine'ye girmeye muvaffak olurlar. Askerlerimiz esir edilecektir. Fahreddin Paşa ve askerlerimiz Medine'den ayrılırken, bir yandan göz yaşı dökmekte, bir yandan gözlerini ikide bir geriye çevirerek Efendimiz'in yeşil kubbeli türbesine bakmakta ve bir yandan da bu şiiri seslendirmekteydiler. Bu şiir, kuşatma altında, Fahreddin Paşa'nın ihtiyat mülazımı İdris Sabih Bey tarafından yazılacaktır.

Bir Ulü'l-emr idin emrine girdik
Ezelden bey'atli hakanımızsın
Az idik sayende murada erdik
Dünya ve ahiret sultanımızsın


Unuttuk İlhan'ı Kara Oğuz'u
İşledik seni göz bebeğimize
Bağışla ey şefi' kusurumuzu
Bin küsür senelik emeğimize

Suçumuz çoksa da sun'umuz yoktur
Şımardık müjde-i sahabetinle
Gönlümüz ganidir, gözümüz toktur
Doyarız bir lokma şefaatinle

Nedense kimseler dinlemez eyvah
O kadar saf olan dileğimizi
Bir ümmi isen de ya Rasulallah
Ancak sen okursun yüreğimizi


Suları tükendi gülaptanların
dinmedi gözümüz yaşı merhamet
Külleri soğudu buhurdanların
Aşkınla bağrını yakmada millet

Ne kanlar akıttık hep senin için
O Ulu Kitab'ın hakkıçün aziz
Gücümüz erişsin ve erişmesin
Uğrunda her zaman döğüşeceğiz

Yapamaz Ertuğrul Evladı sensiz
Can verir canânı veremez Türkler
Ebedi hadimü'l-Harameyniniz
Ölsek de ravzanı ruhumuz bekler

İdris Sabih Bey

ve son.. Biraz karmaşık oldu ama, sürçi lisan affola..
Esselam...

Rasûlullah(s.a.v)'i anıyoruz..



Kutlu doğum haftası olan14-20 Nisan dönemi bugün sona eriyor. Yoğun olduğum için pek yazamıyorum bu aralar, bu yazıda bayağı ertelendi, kısmet bugüneymiş. 


Peygamber efendimiz(s.a.v)'i elbette çok seviyoruz. Ama yetirince tanıyıp, ona uymaya çalışmıyoruz. Eskiden ashab-ı kiram efendilerimiz, ondan görmedikleri bir şeyi yapmazlarmış. "Rasülullahta görmedik bunu, nasıl yapılır bilmiyoruz.." deyip konuyu kapatırlarmış. Bizler onun yaşam tarzını ne kadar dikkate alıyoruz? O kadar basit şeyler var ki, yapılmasında eğer niyet peygamber efendimizin sünnetini uygulamaksa sevap olan..

Şimdi birkaç sünnetle başlayalım:
*Tırnak kesmeye şehadet parmağından başlamak,
*Yolda başı öne eğik yürümek,
*Yemekte güzel şeylerden bahsetmek(Yemekte konuşulmaz lafını aslı yoktur, ayrıca yemekte susmak ateşe tapanların bir geleneği olduğundan uygun değildir.),
*Kabristana selam vermek(Essalamü aleyküm ya ehlel kubur),
*Gömleğin düğmelerini aşağıdan yukarı doğru iliklemek, çözerken yukarıdan aşağı doğru çözmek...

Peygamber efendimiz(s.a.v) Hicri Rebiul evvel ayının 12. gecesi miladi 20 Nisan571 Pazartesi gecesi kâinata teşrif etmişlerdir. O gece meydana gelen bazı hadiselerden bahsedelim:
*Medâyin'deki kisra sarayının yıkılmaz denen sütunları o gece çatırdayarak yıkıldı,
*Kabede'ki putlar kendiliğinden yıkıldı,
*Sâve(Taberiyye) gölü bir anda kuruyuverdi,
*O gece yahudi alimlerinin son peygamberin dünyayı şereflendirdiğini anladıkları yıldız gök kubbede göründü,
*Şeytan ve cinlerin gökten haber almalarını sağlayan yıldızlar salkım salkım dökülüverdi...

Peygamber efendimizin birçok mucizesi vardır, bunların birkaçından bahsedelim:
*Peygamber efendimizin en büyük mucizesi Kuran- Kerim'dir,
*Bir diğeride Miraç hadisesidir, 
*Rasülullahın, müşriklere Allah'ı ve peygamberliğini ispat için dua etmesi üzerine ayın ikiye bölünmesi,
*Hayber gazasında, önüne zehirlenmiş koyun kebabı koyduklarında, (Ya Resulallah, beni yeme, ben zehirliyim) sesi işitildi.(Muhteşem bir hadise :'(  )
*Buvat Gazve'sinde, Ümmetinin su kıtlığı yaşadığı bir zamanda, az miktarda bulunan suyu elinin üzerine dökmelerini istedi ve bütün parmaklarından şadırvan gibi su akmaya başladı. 

Parmaklarından suyun akmasıyla ilgili mucize, bir ordu kadar kalabalık olan insanların gözü önünde ve üstelik de üç defa gerçekleştiği için çok meşhur olmuştur. 

*Peygamber efendimizin yemesi haram, ümmetinin yemesinde sakınca bulunmayan, helal olan iki sebze mevcuttur, soğan ve sarımsak.

*Rasûlullah'ın 7 çocuğu dünyaya gelmiştir,  Kasım, Zeynep, Rukiye, Ümmü Gülsüm, Fâtıma,  Abdullah, İbrahim. Bütün evlatları kendisinden önce göç etmişler diğer aleme, sadece Fâtıma validemiz Rasülullah'ın vefatından 6 ay sonra vefat etmiştir. Güller sultanı evlat acısını da fazlasıyla yaşamıştır..

Tamamını okumanızı ve inşaAllah istifadenizi dilerim. Mevla, anışımızdan haberdar eylesin, bizleri de şefaatine mazhar kılsın, ümmetine dahil olmak duasıyla...

Esselamü aleyküm ve rahmetullahi ve beraketûllah...  

Tek kurtuluş dua..

Bu sabah bu küçük hikayeciği okudum, sevdim. Burada da yayınlamak istedim..

Vaktiyle bir ateşperest, oğlunu evlendirmektedir.  Düğün günü çok koyun ve inek kesilir.  
Et kokuları mahalleyi sarar.  
Ancak evin bitişiğinde, Müslüman, dul bir kadın, dört yetimiyle yaşamaktadır. Hepsi de günlerdir açtırlar.  Kadıncağız, düğün evinin kapısını çalıp, 'ateş' ister.  Ancak maksadı başkadır.
“Belki yemek verirler” diye gitmiştir.  
Adam, kadının niyetini anlasa da, bir şey vermez.  Kadıncağız,  bir daha gidip 'ateş' ister. Yine eli boş döner.
Üçüncüde yine öyle.  Ama ne olur bilinmez, bu defa acır kadına.  Hallerini anlamak için dehlize iner ve  dayar kulağını bitişik evin duvarına ve dinler.

Yetimcik, annesine yalvarıyor:
— Anneciğim, ne olur bir daha git.  Belki bu sefer bir şey verirler.

Kadın ağlamaklıdır:
- Üç defa gittim yavrum! Artık utanıyorum.

Ada m bunu duyar. Kalbi sızlar. güzel bir 'Sofra' hazırlatıp, gönderir evlerine. Ve dehlize inip,  dinler yine. Yetimlerin en küçüğü dua ediyor:
- Ya Rabbi! O nasıl bize ikram ettiyse, sen de ona ikram et! Onu imanla şereflendir!

Ardından;
- Âmiiiin! sesleri yükselir.

O anda, kalbi döner ateşperestin. Ve 'Şehâdet'i getirip imanla şereflenir. Nitekim Sadaka, belâyı önler. Ama dua, kaderi değiştirir! Buyurmuştur büyüklerimiz.

Yaa işte böyle, o zaman napıyoruz, birbirimiz için bol bol dua ediyoruz. Kutlu doğum haftası ve cuma günü vesilesiyle belki Rabbim kabul ediverir dualarımızı..

“Ey mülkün sahibi olan Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verirsin. Dilediğinden de mülkü çeker alırsın. Dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır senin elindedir. Şüphesiz sen her şeye hakkıyla gücü yetensin.”(Al-i İmran:3)

Bizleride hayrınla şereflendir, aziz eyle, hakkımızda hayrolanı bize ver, şer olanlarıda def eyle ya Rabbi... Sen herşeye gücü yetensin..Amin.. 

Vakt-i şerif, cuma, ahir, akîbet hayrola...

İnsanın Yaratılış Gayesi

Prof. Dr Adem TATLI'nın "İnsanın Yaratılış Gayesi" adlı konferansına gittim dün akşam. İlk başta Syn. Adem TATLI, birazda yaşı sebebiyle yavaş konuşuyor gibi geldi, bütün akşam uyuklayacağımı zannettim :) Ancak konferansa başladığında konuştuklarını not almaya yetişemedim... Bitmesini istemediğim konferanslardan biriydi. Bütün dinlediklerimi not almaya çalıştım başkalarına aktarmak ve unuttukça hatırlamak için... (Özetlemeye çalıştım ancak hepsi çok değerli bilgilerdi, yazının tamamını okumanızı tavsiye ederim.)

Kainatın yaratılış serüveni,
Cenab-ı Hak(c.c) Kendi sonsuz cemal ve kemalini görmek ve mahlûkatına göstermek amacıyla kainatı yaratmıştır. Her şeyi bir çekirdekten kademe kademe yaratmıştır. Yokluk aleminden varlık alemini çıkardı. Semadan yağmuru indirdi, zemine toprağı serdi. Denizleri canlılarla, karayı bitkilerle var etti.. Her şeyin sırası vardı. Çimenler yeşeriyor, arkasından koyunlar, kuzular geliyordu. Bütün mahlûkat böyledir. Annenin  yavrusu doğmadan sütü hazır...
O'nun emriyle nergisler açıyor, kuşlar semada süzülüyor, melekler aşkla ibadetini yapıyordu...
Ama beklenen gelmemişti.
Birgün yeryüzünün rengi ve dönüşü gerçekleşti. Denizler çarşaf çarşaf sergi açıyor, melekler secde ediyordu. Mahlûkatın muhatabı insan görünmüştü. Bu son misafir varlıkların hakimi durumundaydı. Mahlûkatın en şuurlu ve en şereflisiydi. Cenab-ı Hakk'ın nazlı misafiriydi.
Çevresinde olup bitene anlam veremeyen insan, varlığının mahiyetini bilmek istiyordu.
Niçin gelmişti? Ne isteniyordu? Kendisini kim göndermişti?
Bütün insanlık kainatın kitabını bilen misafirini bekliyordu. Bu misafir yaratılışın hikmetini anlatacaktı. O misafir, bütün peygamberlerin peygamberi, alemlerin rahmet kaynağı, gönüller sultanı Hz. Muhammed(s.a.v.)'di. O, bu alemi şereflendirince, kainat nurlandı, her şey aydınlığa kavuştu.
O, insanlığa alemlerin yaratılış sırlarını açıklıyordu.
Kainat 110 elementten yazılmış kitap gibiydi, insan da bir kelime şeklindeydi. Cenab-ı Hak bu kainattaki varlıkları, elementleri kullanarak yarattı.
 Anlatılanlardan ders alan akıl sahipleri, bu dünyaya gelip, çabuk yok oluvermenin anlamını çözmeye başlıyordu. Ölümle yaşamı ayırt ediyordu. Geçici alemden sonra bir yok oluşa değil, ölümle birlikte baki aleme, sonsuzluğa gidiyordu.

İnsan bu dünyaya niye gönderildi?
 İnsanın yaratılmasındaki gaye: yaratıcıyı tanımak, O'na kulluk etmektir. İnsanın ilk vazifesi yaratıcıyı doğru tanıma.
İnsanlık tarihi boyunca, bir yaratıcının varlığı kabul edilmiş, ancak isim ve sıfatları doğru anlanamamıştır.
Allah'ın küçük varlıkları görmediği/dikkate almadığı  yada belli bir büyüklükten sonraya güç ve kudretinin yetmeyeceği düşünülmüştür. Böylece herkes, kendi düşüncesini ilahlaştırıyor/putlaştırıyor ona iman ediyordu.
Ancak Allah'ın bütün sıfatları sonsuzdur(ilmi, iradesi, işitmesi, görmesi...)
Kudreti sonsuz olmayan ilah değildir/olamaz.
Sonsuzluğun sonu yoktur, sonsuzluktan 1 rakamı çıkarılınca gene sonsuzluk kalır. Dolayısıyla Allah'ın kudreti sonsuz, az-çok, büyük-küçük fark etmiyor. Mesela bir sesi işitmede 1 kişi 1000 kişi ayrımı yoktur, ses bölünmez. Yeryüzünün tamamı kiraz ağaçlarından meydana gelse, güneşin verdiği ışık, renk, ağaç sayısına göre değişmez.
Allah bir atomu nasıl kaldırıp idare ediyorsa, bütün kainatı da o şekilde idare etmektedir. Harcanan kudret eşittir. Yaratma noktası da böyledir. Bir atom, bir insan yaratmakla, bütün insanları yaratmanın farkı yoktur. Bir atomu yaratmakla, cennet-cehennem dahil bütün kainat aynı kudretle yaratılmıştır.

Allah'ı bilme ilmi marifetullah,
Allah'ı tanımak onun kainattaki icraatini bilmekle mümkündür. Yaratılan varlıklar hakkında ne kadar bilgi sahibi olunursa, Allah'ın kainattaki tasarrufu, hikmet ve hakimiyeti daha iyi anlaşılır.  Allah'ın sanatını yorumlama, fikir yürütme, tefekkür(varlıklara Allah namına bakmak) olarak değerlendirilir. "Bir Saat Tefekkür, Bir Sene Nafile İbadetten Hayırlıdır" buyurulmaktadır. Cenab-ı Hak: "düşünmez misiniz" diyerek kuran'da akla işaret etmektedir. Hadislerde insanı ilme ve öğrenmeye teşvik etmektedir.

İnsan çok harika bir sanat eseridir.
Yüz trilyona yakın hücreden örülmüş insan sanatı, bir noktaya tekabül eder(eşittir). Ancak her birine, bir cilt kitaba sığacak bilgi yüklenmiştir. Kendimize baksak, hagi azamız eksik, noksan işliyor? El, kol, gözlerimizin şekli.. Böbrekler mi gayesiz? Kalp mi lüzumsuz, plansız, gayesizdir? İnsan tesadüf ürünü değildir. Pozitivist ve materyalist evrimlerin ileri sürdüğü gibi başıboş olamaz. Allah(c.c), akıl, fikirle süslediği insanı, kendine muhatap kılmıştır.

Toprak ve sudan, güneşe kadar her şey insanın emrine/hizmetine vakfedilmiştir.
Arı, koyun, inek... her şey insanın emrine vazifelidir. İnsanın gayesi de, bu yaratılmışlara hizmet değildir. Anne karnından itibaren, ölene dek nimete teşekkür şarttır. İnsan başıboş deve misali değildir.

Allah(c.c), kuran'da:  
"Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım" 
(Zariyat:56)  
buyurmaktadır. İnsanın en küllî(tümü kapsayan) ve umumi(Herkesle alâkalı, herkese dâir) ibadeti namazdır. Canlı ve cansız tüm varlıklar adına ibadet etmektedir. Terkinde bütün varlıkların hukukuna tecavüz etmiş olur. Çünkü bütün varlıklar görevini tam yapar.
"Görmez misin ki, göklerde olanlar ve yerde olanlar, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların birçoğu Allah’a secde ediyor; birçoğunun üzerine de azap hak olmuştur. Allah kimi hor ve hakir kılarsa, artık onu değerli kılacak bir kimse yoktur. Şüphesiz Allah dilediğini yapar."
(Hac:18)
Görüldüğü gibi diğer varlıklar kusursuzken, insanların bir kısmı deniliyor.
Allah'a istek ve dilekte bulunurken, "dileriz", "isteriz" diyoruz. Bütün insanlık, hayvanat, bitkiler ve cansızlar adına..

Bizi üzerinde taşıyan dünya, yolumuzu aydınlatan güneş hak talep edecek. Güneş:"Ya Rabbi, sana ibadet ediyordum. Bu insanın yolunu aydınlatıyor, evini ısıtıyor, bitkilerini yetiştiriyordum. O sana kulluktan sakındı, seni inkar etti, bu iyiliklerimin karşılığını talep ediyorum." diyecek. Buna Mahlûkatın Hukuku deniyor. Allah (c.c), kendine yapılanı affediyor, mahlûkata karışmıyor.

İbadeti terk, mahlûkatın hakkına tecavüz, Allah'ın emrine itaatsizlik ve nefsa zulümdür(çünkü sonucu cehennem).

Yaratılış gayesi, Yaratıcıyı hakkıyla tanımak, hukûkullah'ı(Allah'a ait haklar) yerine getirmektir.

Hocamız birde kıssa anlattı :)
Bektaşiye sormuşlar: Neden namaz kılmıyorsun?
-Allah Kuran’da “namaza yaklaşmayınız” diyor, demiş.
-İyi ama demişler, ayetin devamında 
 "Ey inananlar, sarhoş iken namaza yaklaşmayınız, ki ne dediğinizi bilesiniz" 
(Nisa:4) 
buyurulmakta. Neden öyle yarım okuyorsun?
-O kadarını bilmem, ben hafız değilim demiş!

Sonuna kadar okuduğunuz için teşekkürler. Allah(c.c) cümlemizi ilmiyle amel eden kullarından eylesin..Ecmain..

Sır..


Sevmiyorum küçük bir çocuğun dudak bükerek, kızgın, sinsi bakışlarla, bir yandanda annesini süzerek: "babam anneme naptı biliyomusun?.."
Hemen ardından annenin aceleci ve kızgın tavırlara "bu aramızda sırdı, başkalarının yanında anlatmamanı söylemiştim :?" nağmeleriyle çocuğu susturma çabalarını ve karşıdakininde neye uğradığını şaşırarak eveleyip geveleme durumlarını:"Tabi bak annen doğru söylüyor, aile içinde yaşanan olaylar başkalarına anlatılmaz.."

Aman ne güzel kimse duymadı.. "O" hariç... küçücük bir çocuğun kalbinde ne gibi yaralar açabilir bu olaylar, neden düşünmüyor anne ve babalar... Onlar sadece usta bir oyunculukla yaşanılanların sır olduğunu anlatmayı ve çocuğun bunu olgunlukla karşılamasını beklerler.. Ne mi bu yaşananlar tabiki şiddet ve kavga...

Neden asıl görmemesi, duymaması gereken kişiden değilde etraftakilerden çekinir bu insanlar hiç anlamam.. Halbuki en çok onu yaralar..

Gör/ülme/yesi manzaralar..

Renksiz Gökkuşağı..

Bayadır yazamadım, bugünde ancak şimdi fırsatım oldu.Çok yoğundum, ne yazabildim nede okuyabildim.
Geçen hafta malum o kadar söylendim vize haftamdı, 1 ders hariç hallettim sanıyorum. Ama o derste baya yoracak beni finallerde :( Umarım halledebilirim. Neyse şimdilik stresinden kurtuldum.

Annem rahatsızlandı, doktora gittik. Baş ağrısı için gitmiştik ama farklı rahatsızlıkları ortaya çıktı. Elhamdülillah dermansız dert değil hiçbiri, umarım tedavi sonucu iyileşir.Amin...

İnsan sevdiği birine küçücük birşey olduğunda dahi hemen en kötüsünü düşünüyor, birde benim gibi paronoyak olunca daha bir stresli,sıkıntılı yaşıyor herşeyi...

Geçen hafta o kadar stresin arasında arkadaşım istediği için havuçlu kek yaptım, ama fazla beğenmedim tarif vermiyorum.

Birde gazetede ilanını görüp patronuma bahsettiğim kitap seti, bir anda hediye olarak önüme geldi :)) Beni şu günlerde mutlu eden tek şey diyebilirim. 6 kitap 29,90TL'di. Setin ismi Şeytan bu sete çok kızacak :))) Bu ve buradan inceleyebilirsiniz kitapları. Henüz okumaya başlamadım ama çok güzel olduklarından eminim.(Aldığım duyumlardan biliyorum ) Okunası diyorum...