RSS

Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk

Sevgili İskender Pala'nın en güzel eserlerinden biri bana göre Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk... 
Yine çok yönlü bir kitap;tarih, aşk, edebiyat, kurgu... Fuzuli'den Nedim'e, Şeyh Galib'den Nabi'ye, Nef'i'ye, Bakî'ye...kimler yok ki :)  Divan edebiyatından büyük ustalara...

Kitap üstad Fuzuli'ye verilen bir sırrın Leyla ile Mecnun(L&M) kitabını yazmasına ve sırrı da kitabın satırları arasına gizlemesiyle başlıyor ve sonrasında sırrın peşine düşenlerin yaşadıkları olayları kitabımızın kahramanı Mecnun(Kays)'ın dilinden okuyoruz, tabi aşk hep var. Yazarımız yüzyıllar süren bir zaman diliminden bahsederken, kronolojik bir osmanlı tarihi de sunuyor bizlere. Edebiyat sevdalıları ve özellikle İskender Pala severler bu kitap kütüphanenize dahil olmalı :)

Birkaç tadımlık :)

*Aşk ayrılığının bir azab olduğunu söylüyor, sonra da azabın "a-z-b" kökünden türediğini, bunun da "lezzet" demek olduğunu söylüyordu. Demek ki aşkın azabında bir lezzet vardı ve dertleri zevk edinmeyince aşkın tadı çıkmıyordu.

*"Padişah gibi bir köle; muhteşem bir dilenciyim." Fuzûlî

*Demek ki insanlar niyetlerine göre iyi veya kötü, güzel veya çirkin olabiliyorlar, eşyaya bakış açıları da buna göre oluşuyordu. Ruhlarını şeytana satanlar ile Rahmân'a adayanlar da işte bu ince çizgi ile birbirinden ayrılıyordu. Birileri zamanı çoğaltıyor, diğerleri harcayıp tüketiyordu çünkü. Birileri iyi şeylerle hayata anlam katarken, diğerleri hayatın kötülüklerine tapıyordu.

*"Âşık bazen vuslattadır, bazen ayrılıkta... Dünya derler buna; bazen ölüm, bazen düğün(Vuslat olunca düğün, ayrılık olunca ölüm)..." Bakî

*Birinin maddesel zenginliği  ruhunu aç bıraktı; diğerinin gönül zenginliği onu maddeyle donattı.

*İnsanlar birbirlerine âşık gibi davranmaktan aşkın ne olduğunu ve aşkın felsefesini anlamaya fırsat bulamıyorlardı...

Yansımalar...

* Haftasonu Konya'ya gidecektim, Şeb-i Arus törenine katılacaktım, hasret giderecektik... olmadı. Kızdım, üzüldüm ama sonuç değişmedi.. Vardır bir hayır deyip hamdettim...

*Birinin bana "çayına kaç şeker alırsın" demesinden ziyade "sen şeker kullanmıyordun" demesini seviyorum, istiyorum. Hayat boyu...

*Dördüncü yıla girdiğim iş yerimden ayrılacak olmak koyuyor. Bu ay sonu mesai bitiyor. Mekan/insan/eşya.. bunların hiç biriyle aranda duygusal bağ kurmamak gerekiyor ama ben bunu bir türlü öğrenemiyorum, üzülüyorum. Nasıl aşacağım bu durumu bilmiyorum, zor... Her sabah aynı saatte uyanmayı, işe gelirken aynı insanlarla karşılaşmayı/selamlaşmayı, ofisi, iş arkadaşlarımı, masamı, sabahtan akşama kadar acı kahvemi içtiğim bardağımı(bile evet).. herkesi ve her şeyi.. Çok özleyeceğim.

*İnsanlarla kavga etmeyi/tartışmayı sevmiyorum, yoruluyorum, kırılıyorum. Bunlardan ziyade birde karşıdakini üzüp, kırmak var ki o sonrasında daha çok koyuyor. Bunun için daima gülümsemeyi ve "haklısın", "ben hatalıyım/hatalıydım", "özür dilerim" gibi kısa cümleleri daha çok kullanmaya çalışıyorum, böylesi o esnada zor geliyor ama sonrasında kazanımları gerçekten büyük oluyor... Tavsiye ederim :)

*İnsanların milli yada dini bayramlarımıza (benim gözümde) vermedikleri önemi gavurun yılbaşı kutlamalarına/bayramlarına vermeleri üzüyor, düşündürüyor, kaygılandırıyor...
Bu vesileyle haberlerde gördüğüm ve pes dediğim: insanlar daha ucuza ve daha çok içki tüketebilsinler diye sahte içki üretiliyor ülkemizde... Bundan da iyilik-miş gibi bahsedebiliyorlar, aferin bekliyorlar belli ki... Daha çok insanı öldürdüğünüz/öldüreceğiniz ve günah çukuruna daldıracağınız için: aferin.

*Van'ı düşünüyorum, onları unutmamak, unutturmamak istiyorum. Depremden can çekişerek kurtulan bedenlerin çadır yangınlarında, soğuktan, hastalıktan can vermesine gönlüm dayanmıyor. İsyan etmemek için zor tutuyorum kendimi, öfkeleniyorum istemeden... Dua dua yakarıyorum Rabbe; Onlara Sen'den başka el uzatacak yok Allah'ım! diyorum, yok...

Ruh kusar bazen...

Bir yaz günü... Sofra kurulmuş, yemek yenilecek... Her şey hazır...

Merhum Üstad Necip Fazıl Kısakürek, masanın üzerindeki içi su dolu "viski şişesi"ni görünce sorar:

"Bu ne?"

Cevap verir, oğlu;

"Baba; soğuk su için... Buzdolabına ancak bu şişeleri koyabiliyoruz da!..."

İtiraz eder üstad:

"Olmaz!.."

İzaha çalışır oğlu...

"Baba inan ki çok iyi temizledik, bol sabun ve kaynar sularla yıkadık."

Üstad yine "olmaz" der ve şu ibretli sözler dökülür ağzından:

" O halde oğlum; yarın lazımlık satan bir dükkana gideceksin ve oradan el değmemiş bir lazımlık alacak, çorbanı da bu lazımlıkla içeceksin!

İçebilir misin?...

Elbette içebilirsin... Hiçbir mahzuru da yok...

Amma velakin; mantığın kabul etse de, ruhun kusar bu çorbayı!"

Parayı Bulduğum An Alayını...

Merhabalar,

Kendini Dünya'nın en akıllı insanı olarak notere tasdik ettiren bir adam Erdal Demirkıran. Özgüveni ve kendine saygısı çok bir adam :) Okudukça hayret ettim, sevdim bu adamı.

Kitabını konusu ön yargılar... Kapakla, kapağı açmanızla şaşırtmaya başlayacak sizi yazar, ön yargılarınızı teker teker yıkmaya mı demeliydim yoksa?..  Kitabın tasarımını da, kullandığı 3B tekniğini de sevdim ;)

Alın okuyun bu adamı, hakkında çok şey söyleyemiyorum, ama şiddetle öneriyorum.

*Madem çekiyor meret, neden önce yıkayıp da sonra dikmezler ki bunu?(Hep düşünmüşümdür!)

*Her şeyin bir mevsimi vardı işte ve o mevsim geçince yazın ortasında kar yağıyordu insanın başına.

*En iyiler sevilmiyordu ve insanlar büyük bir hata yaparak egolarına yeniliyor, onlardan faydalanmak yerine hep kurtulmak için savaşıyordu. Oysa 'en iyi'yi düşman ilan etmek onu yok etmiyor, aksine büyütüyordu.

*Kashna Felsefesi: Birileri bir şeyi yapıyorsa da yapmıyorsa da yapamıyorsa da sen istersen yapabilirsin!

*Abartıyorsunuz, hep abartıyorsunuz; kendinizi severken de başkalarını severken de...

*Eğer iyi kurgularsanız hiç şüpheniz olmasın ki adamın tenceresinden soğanını çalar, ona et niyetine satarsınız...

*Ve acıydı yine; dünanın bir yarısının obeziteyle diğer yarısının açlıkla mücadele etmesi.

Okuyorum bölmesindeki kitap değişmezken farklı kitaplar okuyorum, kaçırmak istemediğimden diyelim! :) Ayrıca hastayım, şifa dualarınızı beklerim. hayırlı haftalar.
Esselamu aleykum..

Peygamberimizin İnsan Kazanma Metodu

Esselamu aleykum ve rahmetullah..
Cuma bayramımız mübarek olsun :)
Sayın Mehmet Dikmen'in Peygamberimiz'in İnsan Kazanma Metodu adlı kitabını patronumun kitaplığında gördüm dün, hemen istifade edeyim dedim. :) Her müslümanın tebliğ vazifesi var bildiğiniz gibi.. Dinimizi en güzel şekilde yaşamak ve insanları da buna teşvik etmek.. Ancak bunu çoğu zaman hakkıyla yerine getiremiyoruz, bir çok nedenden ötürü. Bu kitap Efendimiz(s.a.v)'in dini tebliğ ederken insanlarla olan münasebetinden, sabırla, güler yüzle, adaletle, merhametle yaklaşmasından ve daha birçoğundan örnekler sunmuş bizlere. Her müslümanın dinini hem yaşarken hemde anlatırken göz önünde bulundurması gereken hususlar. İstifade edilmesini dilerim.

*Hüner cehenneme adam göndermek ve cehennemliklerin sayısını artırmak değil, cennete adam kazandırmaktır.

*Kişinin değeri, derisinin renginde, soy asaletinde, fizik güzelliğinde değil; Allah'a olan bağlılık ve teslimiyetinde idi.

*Bilindiği gibi hünerli bir sanatkâr, sanatını, yaptığı eserler üzerinde, hem kendi görmek ve hem de başkalarına gösterip beğendirmek ister. Rabbimiz de, Zatının bütün güzel vasıflarını ve sıfatlarını, en güzel kıvamda yarattığı insanda görmeyi ve göstermeyi dilemiştir.

*Mü'min her halinde, her tavrında hayırlı olmalı, daima iyilikle anılmalı, kötü örnek olmamalı; ardından, kötü nam bırakmamalıdır.

*Bir kimsenin senin önünde, senin elinle müslüman olması, yeryüzünde üzerine güneşin doğup battığı her şeyden senin için daha hayırlıdır. (Hadis-i Şerif)

*Bugün insanlar için en önemli şey, konuşunca hayır konuşmak...(Hadis-i Şerif)

Salât ve selam Efendimiz Hz. Muhammed(s.a.v)'e  onun ehl-i beytine, ashabına, ezvac-ı tahiratına ve ümmetinin üzerine olsun...

Doğum günüme dair...

Sevinçle karşılanan ilk kız bebekten sonra erkek olması beklenen ikinci kız bebektim ben. Anne ve babamın, bilhassa babamın sevinç(!) şokuyla ismimi bile koymak aklına gelmiyor ve dört erkek evlattan sonra kız evlada hasret kalan halacığım fırsattan istifade, alıyor kucağına ve oracıkta veriyor belki de kendi evladı için düşlediği ismi bana... Allahu Teala anne ve babamın hüsranına karşı, beş yıl sonra beklenen erkek evlat sevgisini de tattırıyor biricik aileme... Ancak babamın bu sevinci pek uzun sürmüyor, oğlunu henüz beş yaşında bırakıp terk-i diyar eyliyor dünya alemini...
Kısmet...

Şimdiye dek ailemi hüsrana uğratmadım, ikinci kız evlat olarak yerine getirmem icap eden her şeyi yaptığıma inanıyorum, ablaya yardım ve küçük erkek kardeşe dadılık... Gerçi her ne kadar iyi evlat olma yolundaysam da kız evlat olarak doğmuş olmak en büyük kusurumdu belki de...

Her neyse ben doğum günümde neden bunlardan bahsettim bilmiyorum, çok içerlemişim demek ki :) Merak etmeyin bende seviliyor ve sayılıyorum (kalan)aile bireyleri arasında...

Şükrünü yapmam gereken çok şey var, öncelikle sıhhatli bir yaşı daha geride bırakmış olmanın mutluluğu ve gelen yaşımın da sıhhat, huzur ve hayırlı muvaffakiyetler(bu çok önemli) getirmesini dileniyorum Cenab-ı Hak'tan. 

Sevdiklerimi kırmayacağım, üzmeyeceğim ve hayırlı insanlarla tanışacağım bir yaş istiyorum. Kalbimin kırılmadığı, hüsrana uğramadığım, uğrayacaksam da bunları tevekkül ve sabırla karşılayabileceğim ve sonunda feraha ulaşabileceğim bir yaş/ömür istiyorum.. 

Biraz asabi biriyim ve artık olgunlaşmayı istiyorum, dilin kemiği yok ama en azından bir sözü söylemeden önce on kere düşünebilmeyi ve hayırsız, kötü, kalp kıran cinsten bir şeyler söyleyeceksem eğer susabilmeyi diliyorum... İnşâAllah..

Müslüman bir ailenin içinde, en azından bilmediklerinin-eksiklerinin farkında olan bir insan olduğum için(ve artık bu eksikleri tamamlama yolunda yol katedeyim Rabbim), çok güzel bir memlekette yaşadığım için, etrafımda beni seven ve sayan insanlar olduğu için, beni mutlu eden, hayrım için uğraşan, dostlarım, arkadaşlarım, kardeşlerim ve ailem olduğu için ve siz blogdaşlarım için milyonlarca şükürler olsun Allah'ıma, teşekkür ederim :) Onları benim yanımdan ayırma. 

Cuma, Muharrem

Esselamu aleykum ve rahmetullah..

Gününüz hayırlı, ömrünüz bereketli, cuma'nız mübarek olsun inşâAllah, Ecmain..
Bildiğiniz üzere hicri yeni yıla çoktan girmiş bulunmaktayız, bugün Muharrem 7. Çok hayırlı bir ay, içinde de özel hadiseleri barındırıyor, güzel geçirmeye gayret etmek lazım vesselam :)

Yeni öğrendiğim bir ibadeti burada da paylaşmak istiyorum.

Muharrem ayının 1'i ile 10'u arasında kılınacak 6 rekatlik pek hayırlı bir namaz var, bir an önce istifade etmeniz dualarımla.

Namazın kılınışı:
2 rekatte bir selam verilerek 6 rekate tamamlayacağız. Namaz akşamla yatsı arasında, kılınamazsa yatsıdan sonra da kılınabilir. Namaza şöyle niyet edilir;
"Niyet eyledim Ya Rabbi senin rıza-yı şerifin için namaza. Herhangi bir komşumun ve din kardeşimin veya herhangi bir kimsenin bana hakkı geçmiş ise bu hakkın ödenmesi için." Allahu Ekber...
1. rekatte: 1 Fatiha-i Şerife, 1 Ayetü'l-Kürsi, 11 İhlas-ı Şerif.
2. rekatte: 1 Fatiha-i Şerife, 10 İhlas-ı Şerif.
3. rekatte: 1 Fatiha-i Şerife, 1 Elhâkümü't-tekâsür, 11 İhlas-ı Şerif.
4. rekatte: 1 Fatiha-i Şerife, 10 İhlas-ı Şerif.
5. rekatte: 1 Fatiha-i Şerife, 3 Kul yâ eyyühe'l-kâfirûn, 11 İhlas-ı Şerif.
6. rekatte: 1 Fatiha-i Şerife, 10 İhlas-ı Şerif.

Kul hakkı ile alakalı Efendimiz(s.a.v)'in de çok güzel bir duası var onu da bolca zikredelim inşâAllah:
"Ya Rab! Ben hangi bir mü'mine onu üzecek ve gönlüne ağır gelecek bir söz söylemişsem kıyamet gününde o sözü onun için sana kurbiyyet eyle; yani o sözden müteessir olduğu kadar onu sana yaklaştır."

* Bilinmeyen surelerin yerine ihlas okunabilir. 

Sevgili Dost;

Eksik bilgi bizi yanlış adreslere götürür.
Arkadaşlıklar, dostluklar, ortaklıklar ve evlilikler hep bu yüzden biter. 
Kim bilir hayatımızda kaç kez; "nasıl da tanıyamamışım!"demiş, 
kaç kez ince buz tabakasına aldanıp üzerine yürüdüğümüz gölün soğuk sularında bulmuşuzdur kendimizi...


Ben bu kitabı tek bir cümle uğruna okudum.

Esselamu aleykum...

Geçtiğimiz iki pazar, dershane çıkışı eski ev arkadaşımla birlikte kendimizi D&R'da buluyoruz ve uzun süre mesken belliyoruz orayı kendimize. O kadar zevk alıyorum ki anlatamam, hayatın yoğunluğunda bulunmaktan en zevk aldığım yerler herhalde kitapçılardır(tabi -istenmediği sürece- yardım delisi görevlilerin olmadığı mekanlar), bir sürü kitabı inceledim, bölümler okudum, bazılarını aldım bazılarını bir dahaki sefere diyerek zoraki bıraktım :) Önceki pazar aldığım İclal Aydın'ın Kağıt Kesikleri'ni bir an önce okumadan edemedim, merak ediyordum acı'yı onun kaleminden.

Kitabı az evvel bitirdim, zoraki bir bitirme oldu bu, bitmesini istemediğim özel kitaplardandı çünkü.  Sık sık karıştıracağım sayfalarını... Düşündüğüm yada yaşadığım şeyleri yazmayı seviyorum ama bir başkasının kaleminden okumayı da çok seviyorum, Kağıt Kesikleri benim için biraz öyle oldu, bazı bölümler yüreğimden geçenlerle aynıydı...


Belki de bire bir yaşadığınız acılara farklı bir pencereden bakmak istiyorsanız, okuyun derim...


*Bazı ilişkilerde, bazı durumlarda, konuşmak kişiyi ya da meseleyi ucuzlatmaktan başka bir işe yaramaz olur. Öyle zamanlarda, ucuzlatıp ucuzlaşmaktan kaçınmak için de susar insan.

Bu tür büyük ve incelikli susuşların hiç kolay olmadığı açık. Ama ne kadar önemli olduğu da ortada...

Susmak en büyük yanıttır bazen. Biliyorum işte... Ben konuştukça konuşanlardan, ben sustukça solanlardan...




Başlığın notu: En sevdiğim alıntı "Acının cahili kalmak ne güzel olurdu..."

...

İnsan hayatından geçen bazı insanları kötü hatırlamak istemiyor. O yüzden çokça iyi anı biriktirmeli...

Ama bazen iyi anı olmayınca kötüleriyle hatırlaman gerekiyor maalesef, mesela insanın babasıyla hiç kötü anısı olmamalı, bolca iyi anısı olmalı.

Güzel cümlelerle hatırlanmalı;

Canım kızım,
Canım babam...

Verme mevsimiyken ver...

Esselamu aleykum ve rahmetullah...

Bugün cuma, mübarek olsun inşâAllah, kötü haberlerin azaldığı, iyi haberlerin çoğaldığı, insanlığın kalbine bolca edep ve merhametin doğduğu bir gün olsun inşâAllah...

İçim sıkılıyor, ruhum daralıyor, mutsuzum kelimenin tam anlamıyla... Nedeni belirsiz, yani bir çok nedeni var, insanlığımdan, insan olmanın erdemine varamayışımızdan utanıyorum...
Van'da bir deprem oldu, Türkiye ayaklandı elhamdülillah... Yardımlar gönderdik, dualarımızla orada olduk, onlarla ağladık enkazların altından çıkan cansız bedenlere ve yine onlarla sevindik enkaz altından doğan umut ışıklarına...
Ama bitmedi, Van hala ağlıyor... Ağlıyor o masum insanlar, çünkü acı bitmedi, depremi unutmaları zaten mümkün değilken, artçılar, soğuk, açlık, hastalık, yangın... peşlerini bir türlü bırakmıyor... 
Ve en çok da can yakan bir türlü ihtiyaç sahiplerine ulaş(a)mayan koordinesiz yardımlar!... 90 hanesi olan bir köyde hala 30 çadır var örneğin, depremin üzerinden neredeyse 1 ay geçmesine rağmen... Nerede devlet, nerede toplanan milyonlar?... Haber kanallarında gördüğümüz acı deprem manzaralarına kanal değiştirerek yardımcı olamayız!... Yüreğimiz dayanmıyor değil mi, görmek istemiyoruz o manzaraları, iştahımız kaçıyor, neşemiz gidiyor... Peki ya o insanların suçu ne, kimin günahının bedelini ödüyorlar? Görmek bile istemezken ya bunları yaşayanlardan biri de biz olsaydık?... Lütfen ellerinizi vicdanlarınıza koyun ve madden manen ne yapabiliyorsanız yapın o masum insanlar için!...

Bugün verme mevsimi, verin o halde, kurtulun ağırlıklarınızdan ve verin verebildiğiniz kadar... Vermekte yarışalım bu sefer, kardeşlerimiz için... Kalplerimiz kararmadan, vicdanımız körelmeden verelim...

Olur...

”Olur” ne güzel bir söz Yusuf.. 
Olur.. 
En güzeli de kadere ‘olur’ demek:
O’nun bize verdiklerine, vermediklerine, verip de aldıklarına: Olur…
Musibetlere, yaşanan kırıklıklara, acılara, kayıplara, terk edilmelere: Olur…
Günahlara ise ‘hayır’ demek.
Tersine dönmüş dünya değil mi Yusuf ?..
.
Mustafa Ulusoy
 

Kurban(Yakınlık) Bayramı

Esselamu aleykum ve rahmetullah...
Geçmekte olan Cuma'mız mübarek olsun öncelikle, hayırlar getirsin inşâAllah..

Bugün Zilhicce 8, yarın arefe, ertesi gün de mübarek Kurban Bayramı'nın ilk günü... Şimdiden cümle mü'minlere mübarek olsun inşâAllah... Yardımlaşma adına kullar arasında ve yakınlaşma adına Allah(c.c)'la olan münasebetimizin artmasını dilerim. 

Hz. Muhammed ümmeti olarak zor imtihanlardan geçtiğimiz günlerdeyiz, önümüzdeki bayram birçok aile için buruk ve eksik geçecek. Rabbim kalplerine şifa, selamet versin. Yaşanılan hiçbir zorluk kolay aşılmıyor, önemli olan bunlar karşısında sergilediğimiz tavırlar... İnşâAllah yanlışa düşmeyen Allah'ın sadık kullarından oluruz... Yaşananlar karşısında hepimiz üzülüyoruz, ama önemli olan madden ve manen kardeşlerimizin yanında olmak ve birbirimizi isyana değil İslam'a/İman'a ısındırmak inşâAllah...

Kardeşliğe kurban olmak

Kurban, Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz'in çok önem verdiği bir ibadettir. Hanefi mezhebinde "vacip" sayılan kurbana, Şafii mezhebinde "sünnet" denmesi (İki mezhep arasındaki ıstılah farkı da düşünülmelidir) katiyen bu ibadetin hafife alınmasına sebebiyet vermemelidir. Kurban Bayramı bir taraftan muhtaçlara yardım açısından çok iyi değerlendirilmeli, diğer yandan da o mübarek ve önemli ibadet herkese sevdirilmeli, herkes ona özendirilmelidir.

Kur'an'da da belirtildiği gibi, kesilen kurbanlarda hedef; ihlâs, takva ve Allah'a yaklaşmak olmalıdır. Bu maksat ve gaye olmadıktan sonra kesilip dağıtılan etlerin, kanların Allah nezdinde bir değeri yoktur. Zira Allah'ın, insanın yaptığı hiçbir ibadete ihtiyacı olmadığı gibi, keseceği kurbana da ihtiyacı yoktur. O'nun katında makbul olan şey, insanın ihlas ve samimiyetidir. Bunun için bu ibadet görevimizi de ifa ederken Allah'ın hoşnutluğunu kazanmayı hedeflemeli ve kestiğimiz kurbanla, yeri geldiğinde en değerli varlıklarımızı da O'nun yolunda feda edebileceğimizi göstermeliyiz.

Melekler sadece fiilleri ve amelleri yazarlar. Kalbî amel de diyebileceğimiz hâlis niyet, takva, ihlas ve mülahazalardaki derinliklere gelince, onları sadece Allah bilir ve ötede sürpriz şekilde kullarının karşısına çıkarır. İbadetlerin sevabı bire on, yetmiş, yedi yüz... olarak kemmiyet planında cereyan eder. Allah'la münasebet adına ortaya koyduğunuz kalbî ameller ise, keyfiyet planında cereyan eder; onlarda riyazî ölçüler ve rakamlar yoktur.

Somali, Habeşistan ve Kenya gibi ülkelerdeki kuraklık ve kıtlık haberlerini seyredince ağladığım gibi oralarda yağmur yağdığı müjdelerini aldığımda da sevinçten gözyaşı döktüm. Zannediyorum, her tarafa yetişmeye çalışan Anadolu'nun hassas insanları da aynı hislerle dolup taşıyorlardır. Bu itibarla da, o ülkelerdeki muhtaç insanları, kıvrandıran bir fakr ü zaruret içinde görünce, "Türkiye'dekiler iyi kötü geçiniyorlar, biraz da Etiyopya, Somali, Kenya, Uganda ya da Tanzanya'ya yönelelim!" diyebilirler. Kanaatimce, bugüne kadar bir tane kurban kesenler, mümkünse bu sene iki tane kessin; gücü yeten insanlar üç tane kessin; onlardan bir tanesini oralara göndersin. Fakat, imkanı olan herkes Güneydoğu ve varoşlarda yardım bekleyen insanlara da bayram neşvesi yaşatılmasına mutlaka iştirak etsin.

Kurban mevsimi sadece muhtaçlara yardım açısından değil, aynı zamanda bizim sarsılmayan kardeşliğimizin ifadesi olarak da çok iyi değerlendirilmelidir. Hasbî ruhlar, kendilerinden daha ziyade o bölgelerdeki kardeşleri için tir tir titremelidirler. Zira, bugün birileri tarafından bir kısım çatlama, kırılma ve kopmalar hasıl etmek için gösterilen korkunç gayrete karşı mutlaka muhteşem surlar oluşturulmalı ve o türlü çözülmelere asla meydan verilmemelidir.


Yazımı fazla kalabalıklaştırmadan, arefe ve bayram gününe dair küçük ibadetlere de yer vereceğim müsadenizle;
Arefe gününü bin tane ihlasla zinetlendirmek, bayramın ilk günü de sabah namazıyla bayram namazı arasında on dokuz tane Fetih Sûresi okumak Allah'ın hoşnut olacağı umulurarak yapılır.

Arefe gününün sabah namazından itibaren bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakit farz namazın ardından birer defa Allahü Ekber Allâhü Ekber Lâ ilâhe İllâllahü Vallâhü Ekber, Allâhü Ekber ve Lillâhi'l-Hamd şeklinde tekbir alınır. Bunlara teşrik tekbirleri denir.

Arefe gününün orucu bin gün oruç tutmak gibidir. (Tergîb ve Terhîb)

"Arefe günü gelince, Yüce Allah rahmetini saçar. Hiçbir gün o günde olduğu kadar insan cehennemden azat olunmaz. Kim Arefe günü gerek dünya ve gerekse âhiret ile ilgili olarak Allah'tan bir şey isterse, Allah onun dileğini karşılar."

"Arefe günü tutulan oruç, geçmiş bir senenin ve gelecek senenin günahlarına keffaret olur." (Tergîb ve Terhîb)

Bu günlerde dilimizden düşürmememiz gereken, en güzel tesbih; 'Sübhanallahi velhamdülillahi ve la ilahe illallahü vallahü ekber ve la havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim'dir." 

Kurban ibadetinin ya­rarı sadece sosyal dayanışma ve malî yar­dıma indirgenmemelidir. Her ibadetin öz ve biçim olarak ayrı anlam ve hikmetleri bulunduğu için kurban yerine başka bir ibadetin ikame edilmesi, meselâ kurba­nın parasının dağıtılması, fakirlere gıda yardımı yapılması, namaz kılınıp oruç tu­tulması caiz görülmez. Yardım yapılmalı elbette lâkin bu da kurban yardımı şeklinde olmalıdır.

Kurban edeceğimiz hayvana, kesmeden önce de kesim anında da en güzel şekilde muamele etmeliyiz, çünkü o bizim Allah'a yaklaşmamızın vesilesi olacaktır inşâAllah. Aklımızda bulunması gereken şey az sonra yiyeceğimiz kavurma değil, Allah'a yakın olacak olmanın verdiği heyecan, samimiyet ve mutluluk olmalıdır... Hz. İbrahim ve Hz. İsmail kıssası aklımızda olmalı ve keseceğimiz kurbanı nefsimiz olarak düşünmeliyiz. 

“Kurbanlarınızın etleri ya da kanları Allah’a ulaşmaz; ama sizin takvanız Allah’a ulaşır.” (Hac:37) 

Unutlumaması gereken bir diğer husus da, bolca dua etmek, bilindiği gibi bizler evlerimizde, ailelerimizle bayramı yaparken, bir kısım Allah'ın güzel kulları arafatta vakve yapıyor, hac ibadetlerini yerine getiriyor olacaklar, onlarla olmayı gönülden dilemeli ve dualarımızı onların dualarına karıştırmalıyız. Cenab-ı Zül Celali Vel İkram'dan müslümanları mazlumiyetten, mağlubiyetten mağduriyetten, kurtarmasını, imanımızı, irfanımızı, yakînimizi, teslimiyetimizi, sadakatimizi artırmasını dilenelim inşâAllah.

Dua ile, hayırlı bayramlar :)

Bayramda bizim komşuluk hassasiyetimiz de böyle midir?

Resulü Ekrem Efendimiz'in (sas), Müslüman'ın çevresinin derdiyle dertlenme hassasiyetine ait bir hatırlatması şöyledir:
- Müslüman'ın derdiyle dertlenmeyen bizden değildir!
Bu sebeple bizler Müslüman'ın derdiyle dertleniriz. Onlar ister kapı komşumuz olsun, isterse ülkenin öteki ucunda ihtiyaç içinde inleyen kardeşlerimiz olsun, dertlerini dertlerimiz bilir, birlikte ağlar, birlikte güleriz. Bundan dolayı da kurbanlarımızın az kısmını evimizdeki çoluk çocuklarımız için ayırırken, kalan çoğunluğunu da ihtiyaç içinde bekleyen kardeşlerimize ulaştırma görevimizi unutmayız. Biliriz ki, onların derdi de bizim derdimizdir.
Sözü uzatmadan, burada Müslüman'ın derdiyle dertlenme örneklerimize bir daha bakalım isterseniz. Kurban kesmeyen komşularımıza gönderdiğimiz kurban etinin kendimize bıraktığımızdan çok daha önemli olduğunu nasıl bir örnekle tespit etmişiz bir daha hatırlayalım.
Çoğu zaman kurbanını, vekil tayin ettiği Hazreti Ali efendimize kestiren Peygamberimiz (sas) Hazretleri bir Kurban Bayramı'nda Hane-i Saadet'ine gelince validemize sorar:
- Aişe! Kurban etini dağıttınız mı?.. Sevinçle cevap verir validemiz:
- Dağıttık ya Resulallah!. -Ne kadarını dağıttınız?
- Hepsini de dağıttık, bir buttan başka bize hiçbir şey kalmadı!..
Bu dağıtım şeklinden çok memnun olan Efendimiz'in açıklaması şöyle olur:
- Desene Aişe, bir buttan başka hepsi de bize kaldı!..
Evet, Aişe validemiz kurban etinin tümünü de komşularına dağıttıklarını söylüyor, bir buttan başka hiçbir şey kalmadı bize, diyor. Efendimiz de buna çok seviniyor ve dağıtılanın tümü de amel defterine yazıldığından mahşerde hep yanlarında olacağına işaret ederek:
-Desene Aişe, bir buttan başka hepsi de bize kaldı! diye takdirlerini ifade ediyor.
Demek ki, kurban etinin komşularına dağıtılan miktarı, sevap defterine yazıldığından mahşerde dağıtanın hep yanında bulunuyor. Dağıtılmayanı ise burada tüketildiğinden amel defterinde görünmüyor, mahşerde de yanında bulunmuyor.. Bundan da anlaşılıyor ki, kurban etinin ne kadarı dağıtılır, ihtiyaçlılara ulaştırılırsa o kadar hayırlı ve makbul olur. Çünkü ahirette, verdikleri bulunacaktır yanında, vermedikleri kalacaktır burada.. Bu sebeple atalarımız, 'Ne verirsen elinle, o gider seninle' demişlerdir.
Bundan anlaşılan odur ki, bir kurbanı ihtiyaç sahibi çevrelere tümüyle bağışlayanlar, kurbanın tümünü de kendi yanlarına almış sayılıyorlar. Çünkü etiyle derisiyle, sakatatıyla tümünü de veriyor, yani tümünü de ahirette yanlarına almış bulunuyorlar. İşte bu olay, kurbanı tümüyle bağışlamayı çok cazip hale getiriyor, ya da ne kadarını dağıtırsak o kadarının bize kaldığını düşündürmesi bakımından muhteşem bir misal olarak hafızamıza yerleşmiş bulunuyor!
Bir başka unutulmayan misal daha. Bir bayram sabahı erkenden kurban etini pişirip sürerler Efendimiz'in önüne. Hemen bismillah, deyip başlamaz da sorar:
-Şu anda komşularımız da kurban eti yemeye başladılar mı?
-Hayır, derler. Henüz onların hisselerini göndermedik, en önce size hazırlayıp sunduk, herkesten önce siz tadasınız diye!.
Bunun üzerine verdiği cevap, insanlık tarihinin şeref levhalarına geçecek muhteşemlikte bir komşuluk anlayışı olur. Buyurur ki:
-Götürün bu eti! Ne zaman komşularımızın da bacalarından et pişirdiklerine işaret eden dumanlar yükselirse o zaman getirin. Komşusunun yemediğini yiyen, giymediğini giyen, onların derdiyle dertlenemeyip ayrı bayram yapan kimselerden olmak istemem!. Et kaldırılır, daha sonra komşuların bacasından et pişirmeye başladıklarının işareti olan dumanlar yükselir, bundan sonra buyurur ki:
-İşte şimdi kurban eti yiyebiliriz, çünkü komşularımız da et yemeye başlamışlardır.
Biz de şimdi yazımızın başlığını bir daha okuyabiliriz? "Bayramda bizim komşuluk hassasiyetimiz de böyle midir?" 
 Ahmed Şahin/Zaman

Değilse de olmalıdır/olacak! inşâAllah 

 

Bu çiçeklerin adını bile bilmiyorum! O kadar ilgiliyim.

3 yıldır arkamda duran ve bakımlarını inadına öğrenemediğim çiçeklerimin kuruyan yapraklarını topluyorum... Ve binbir türlü düşünce aklımı istila ediyor...
Yakında işten ayrılacağım için onlarla bir başkası ilgilenecek, benden daha iyi bakacağına eminim... Seviniyorlar mıdır acaba gideceğim için, gittiğimi hissederler mi, nihayetinde 3 yıldır beraberiz yani ne bileyim, masam, bilgisayarım hissetmese de, arkamda nefes alan çiçekler hisseder yokluğumu diye düşündüm bir an(yani istedim)... 

İş yerimi çok seviyorum, bu sakinliği ve edebi çevremdeki işyerlerinde pek göremediğimden kıymetini bildim her zaman, şükrümü yaptım, pek de şikayet ettim sayılmaz durumumdan... Buradan hep memuriyet dolayısıyla ayrılacağıma inandım. Geçen yıl çabaladım da bunun için ama maalesef gerçekleştiremedim ve bu yıl memuriyet çalışmalarına evde devam etmek için ayrılmak zorundayım... Nasıl zor; bir alışkanlığı terk etmek, sevdiğin bir yerle bağlantını koparmak...

İnsana bazen zor geliyor çalışmak, mesela ben kitap okumayı çok seviyorum, kimse dokunmasa sabahtan akşama kitap okuyabilirim, ama iş ders çalışmaya gelince o pek mümkün olmuyor, kitap okumada sağladığım adaptasyonun yarısını ders çalışırken sağlayamıyorum, sürekli kalkma, bir şeyler yiyip-içme, birileriyle konuşma, gezinme ihtiyacı hissediyorum ve tekrar başına oturup derse başlamam baya uzun sürüyor tabi... Bir de ders çalışırken uykunun gelmesi var ki, o tam bir felaket :r

Mesele şu ki, çabalamak zorunda olduğum şeyi aslında istemiyorum! Memuriyet, hiç bana göre değil, yani bu ofiste oldukça rahatım, kalabalık bir ortamda değilim, çalışma arkadaşlarım çok iyi ama memuriyet öyle olmayacak ki, bir sürü insan, hepsiyle arkadaş olmasan bile merabalaşmak şart. Sürekli arkandan konuşan insanlar, her halini tavrını süzenler.. Ne bileyim her şey gözümde büyüyor(görüyorum çünkü!)... Bir de dini hassasiyetler var ki oralara girmek bile istemiyorum.. Şimdi de çok dikkat edemiyorumdur belki ama, bu ofisin içinde bir fanusta gibiyim, dairede bu fanus kırılacak, ya kendime mukayyet olamazsam, olduğum halden ileri gitmek şöyle dursun mevcut halimi koruyamaz aşağıların aşağısına düşersem...
İşte bu şeyler beynimin içini kemiriyor ve ben sırf çevremdeki insanlar mutlu olsun diye bunu yapıyorum...
İslamiyette kadının çalışma hayatındaki yeri yok biliyorsunuz ve bu gayette yerinde bir durum bence. Kim ne derse desin kadının her hali avret; gülmesi, konuşması, bakması... Kendini muhafaza etmenin zor olacağına inanıyorum ve görüyorum ki muhafaza edebilen insan sayısı da gitgide azalıyor maalesef...

Hasılı istediğin bir şey için çabalamak nasıl zevk ve azim veriyorsa, istemediğin bir şey için çabalamak da tam aksi üzüntü ve sıkıntı veriyor insana... Yüreğimin içindekini bilen Allah hakkımda en hayırlısı neyse onu versin. O(c.c) en güzelini bilir.. :)

Öyle, kendi kendime(!) bi dertleşeyim dedim...
Ha bir de kenardaki notlar'a not düşmeye başlayalı 2 yıl oldu bugün...

Okumalarım

Esselamu aleykum ve rahmetullah..

Yaklaşık iki haftadır elimde olan M.Fethullah Gülen/Kalb İbresi'ni bu hafta sonu bitirdim nihayet. Kitabı bu kadar geç bitirmemin nedeni, keyif almamam değil, tam aksi her satırını anlayarak, yorumlayarak, sindirerek okumak istedim, çizmediğim satır sayısı az, bir de malum artık dersler başladı, bir de iş, pek vakit bulamıyorum kitap okumaya. Ama buldukça da değerlendiriyorum tabi :) Kitabı çok sevdim, tahmin edeceğiniz üzere kitap din bilgisi içeriyor hayat bilgisi tadında.. Bölüm bölüm soru cevaplardan yola çıkılarak sohbet tadında ilerliyor, konuların birbiriyle bağlantısı yok, lâkin günümüzde çoğumuzun yaşadığı hal ve hadiselerden yola çıkılarak yazıldığından, kendinizden bir şeyler mutlaka bulacak ve keyif alacaksınız... Hepimizin kalb ibresi zaman zaman kayabiliyor, bu kitap iyi gelecek... Okunması gereken nadide eserlerden... Kitabı bitirdikten sonra her zaman görebileceğiniz bir yere koyun ve ara sıra sayfalarını tekrar karıştırın, rehberliğine ihtiyacınız olabilir.

*Peygamber Efendimiz(s.a.v), kendisine atfedilen bir sözde mü'minin sözünün hikmet, sükûtunun da tefekkür olması gerektiği tavsiyesinde bulunur. Bu ifadeden mü'minin hâlinin iki hususa bağlandığını görmekteyiz. Bir; mü'min konuştuğu zaman mutlaka belli bir hikmet, maslahat ve hayır gözeterek konuşur. İki; konuşulacak mevzuda böylesi bir hikmet ve hayır söz konusu değilse o zaman mü'min sükûtu tercih eder. Ancak onun bu sûkutu boş boş, tembel tembel durma şeklinde anlaşılmamalıdır. O, sükûtîliğine bir anlamda uhrevîlik boyası çalar, tefekkür etmesi gereken meseleleri düşünür ve neticede onu bir tefekkür zemini hâline getirir.

*Çünkü yapılan hizmetler karşılığında azıcık dahi olsa bir alkış beklentisine girer veya elde edilen başarılar neticesinde azıcık dahi olsa, heva ü heves kaynaklı, duygularınızı okşayan bir sevinç yaşarsanız münafıklığa doğru bir adım atmışsınız demektir.

*Meselâ müşterek bir hayat sürdürülürken yapılan yanlış tavır ve çiğ davranışlar karşısında hemen harekete geçmemeli, aynıyla karşılık vermemeli ve hele gıybet ve dedikodu gibi alçaklıklara asla tenezzül etmemeliyiz. 
...Çünkü asıl önemli olan ekşiyen karşısında tatlı olmak, eğri karşısında düz durmaktır.

Gelelim dün alıp akşamına da okuyup bitirdiğim kitaba: Mürvet Sarıyıldız/İki Cami Arasında Aşk(Mihrimah ile Sinan).
Mürvet Sarıyıldız'ın ikinci romanı bu kitap. İsmini daha önce duymamıştım, kitabını ise gördüğümde vuruldum ve o an almak istedim, konusu itibariyle :) Tarih romanlarını çok seviyorum, içine bir de aşk karışınca daha da hoşuma gidiyor. Ama üslup önemli, bazı yazarlarımız maalesef o güzel insanları kalemleriyle yerin dibine sokarak, yalan yanlış hikayelerle insanların aklını karıştırıyorlar. Yazarımız tam aksi, edep ve saygı ile çok güzel işlemiş Mihrimah ile Sinan aşkını ve o güzel zamanları... Ayrıca kitabın kapak tasarımı ve içerik dizaynı da harika, söylemeden geçemeyeceğim :)
Eğer istenirse bir günde, hatta(benim gibi) birkaç saat içerisinde okunabilecek bir kitap.

*Gözden uzak olduktan sonra cânâ, nerede olduğun fark eder mi? Ha bir adımlık uzaktaki saray, ha dünyanın diğer ucu. Gözlerim ki seni gördüğünden parlak, fikrim sen olduğun için coşar. Aşk, sen olduğun için aşk. Selinde boğulsa da bu can, kurtaracak olan yine sensin.

*Bu acıyla yaşamak benim kaderimse, bu acıyı taşlardan başkası anlayamaz. Taşlar ki aşkın en sadık dostları olacak bundan sonra. Ey Mihrimah, adı dilime yasaklı olan sevgili, gülüşü gözlerime haram olan sevgili, seni her anmamda nasıl kanıyorsa bu dilim, nasıl eriyorsa aşkının altında tenim, ruhum nasıl sızlıyorsa her daim, aşkımın tercümanı olacak ellerimde şekil bulacak olan taşlar.

*Onun gözlerini saltanat sevdası, senin gözlerini de onun aşkı kör etmiş. İki kör, birbirini nasıl görebilir karanlıkta?

Vakt-i Cuma...

"Tek bir cani sıfatı, özelliği, günahı, hali için o insana tümüyle düşmanlık beslemek, kin tutmak o insan denen gemiyi tüm iyi sıfatlarıyla birlikte helak etmek anlamına gelir ki, bu o insana yapılacak büyük bir zulümdür."



Duaların geri çevrilmediği, tüm ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarının karşılandığı, iman eden mü'min sayısının kat be kat arttığı bir cuma olsun..
Muhabbetle.

Yarın Zilhicce 1...

Esselamu aleykum ve rahmetullah...
Ne yazmak ne de konuşmak istediğim günlerden birindeyim, lâkin mesele mühim... 

Allah-u Zül Celal birlik ve beraberliğimizi kuvvetlendirsin, Van'daki kardeşlerimizin ve sınır ötesinde vatan için silah tutan askerlerimizin yar ve yardımcısı olsun, dualarımızla onlarlayız... Bu birliği bozmak isteyen, vatanı bölmeye çabalayan, masumları kullanan, masumların kanını döken zalimlere de El-Kahhar ismi şerifiyle tecelli etsin!


Başlıkta da görüldüğü üzere yarın kameri aylardan Zilhicce'nin 1'i. Zilicce'nin 10'u da Kurban bayramının ilk günü. Bu mübarek ay, aynı zamanda hac ibadetinin de yapıldığı ay. Bu ayın ilk 10 gecesi 'leyâli-i aşere' yani on mübarek gecedir.

Peygamber Efendimiz (s.a.v)'in bu günler hakkındaki müjdesi şöyle;
 "Allah`a ibadet edilecek günler içinde Zilhicce`nin ilk on gününden daha sevimli günler yoktur. O günlerde tutulan her günün orucu bir senelik oruca, her gecesinde kılınan namazlar da Kadir Gecesine denktir."
 (Tirmizi: Savm, 52; İbn Mace: Sıyam, 39)
 
Yine Efendimiz(s.a.v.)'in bir başka teşviği;
"Allah indinde Zilhiccenin ilk on gününde yapılan amellerden daha kıymetlisi yoktur. Bugünlerde tesbihi, tahmidi, tehlili ve tekbiri çok söyleyin!" 
 (Abd b. Humeyd, Müsned, 1/257)
 
Tesbih; sübhanallah, tahmid; elhamdülillah, tehlil; lâilâheillâllah, tekbir ise Allahu ekber dir.
 
İbni Abbas`ın şu rivayeti ise, bugünlerdeki ibadetin cihattan bile faziletli olduğunu gösteriyor:

Resulullah(s.a.v) şöyle buyurdu:
"Allah katında içinde bulunduğumuz şu günler (Zilhicce`nin ilk on günün)'deki salih amelden daha sevimli (salih amelin bulunacağı) başka günler yoktur."
 
Sahabeler, sordular:
"Ya Resulallah, Allah yolunda cihat da mı?"
 
Resulullah (s.a.v.) cevap verdi:
"Evet, Allah yolunda cihat da. Meğerki bir adam canıyla ve malıyla cihada çıkıp da kendisine ait mal ve candan hiçbir şeyi geri getiremez olursa, o başka." 
 (İbni Mâce, Sıyam: 39.İbni Hacer, 5:119)
 
Bu mübarek zaman diliminde, oruç dışında günlük ibadetlerimize de daha bir özen göstermeli ve ekleyebiliyorsak nafileler eklemeliyiz... Eğer ramazan ayından kalan kaza oruçlarımız varsa bu zaman diliminde tutulabilir ancak ikisine de niyet edilmez. Bu oruçlar nafile ibadet olduğundan, ramazan kazalarına öncelik verilmesi de yerinde olacaktır. 
 
Bu mübarek gün ve gecelerde dualarımızı müslüman kardeşlerimizin üzerinden esirgemeyelim, başımıza gelen bu musibetleri uzak diyarlardan görerek yardımını esirgemeyen tüm insanlardan Rabbim razı olsun, insan nasıl teşekkür edeceğini, ne diyeceğini şaşırıyor... Sözün bittiği yer gibi bir şey... Bizi çok mutlu ettiler, Allah'ın selamı, selameti onların üzerine olsun.
 
Muhabbetle...
 

Kimden ötürü?...

Suçlu bir çocuk gibi köşemize çekilsek de, kendimize bile itiraf edemediğimiz hata ve günahlarımız için tevbe-i istiğfarda bulunsak, "Rabbim işlediğim günahları bağışla ve kardeşlerimin üzerlerine indirdiğin musibetlerden onları selamete ulaştır, benim günah ve hatalarımın bedelini milletime ödetme, beni ve tüm inananları bağışla..."

"İman ettik" deyip,  yaşamayı terk ettiğimiz "islam"ın diyeti olmasın bu zulümler?...

Milletçe üzerimize düşen görevler arasında; slogan atma, küfretme, başsağlığı dileme, isyan etme, olayların sorumluluğunu birilerinin üzerine yıkma ve ağlama'nın dışında dua, tevekkül, istiğfar ve yardımlar da var. 

"Sana gelen her iyilik Allah'tandır. Başına gelen her fenalık ise nefsindendir."
Nisa: 79

"Başınıza ne musibet geldi ise, o, ellerinizin kazancı iledir; kaldı ki Allah çoğunu da affediyor."
Şûrâ:30

Kanayan hangi yaraya pansuman yapacağımızı milletçe şaşırmış durumdayız şu günlerde... İmtihanlardayız belli ki, Rabbim hayırlısıyla üstesinden gelebilmeyi nasib eylesin milletimize. 

Van'daki tüm kardeşlerimizin Allah yardımcısı olsun, milletçe oradakilerden dualarımızı ve yardımlarımızı esirgemeyelim, kargolarla yardım göndermek ücretsiz, cep telefonlarımızdan mesaj göndererek dahi kolayca yardımda bulunabiliyoruz, ötelerde karşımıza çıkmasını istediğimiz güzelliklerin temelini dünyada atıyoruz malum, esirgemeyelim inşâAllah...

Bağış ve yardımlarınız için;

Tüm operatörlerden: VAN yazarak 3072 ye gönderip VAN'a 5TL yardımda bulunabilirsiniz.

Mng Kargo, PTT Kargo, Aras Kargo ve Yurtiçi Kargo ücretsiz gönderi;
Adres: Van Merkez Belediye Garajı Kriz Masası

İhtiyaçlar; insülin, astım ilacı çok acil. Çadır, bebek mamaları, bez, kumanya, oyuncak, jeneratör, kışlık giyim, battaniye, peçete, tuvalet kağıdı, kolonyalı mendil, pudra,sargı bezi antibiyotik, ampul, fener, kask...


Şehid olan ve şu anda vatanı için silah tutan tüm askerlerimizden ve onların yakınlarından da dualarımızı esirgemeyelim. Rabbim yar ve yardımcıları olsun...

İsyan yok, sabır var Müslüman! 

Yansımalar..

Kendimi sorgulamayı en sevdiğim mevsimsin sonbahar...
O herkesin kabuğuna biraz daha çekildiği/kalplerine döndüğü..

Hafta sonu itibariyle yeni yine yeniden KPSS kursum başladı. Bu yıl kendimi buna adayacağımı ve sonrasında keskin bir tevekkülle son buldurma kararımı çoktan vermiştim zaten. Yakında işi de bırakıyorum, buralara da pek uğrayamayacağım sanıyorum. Hayırlısı... 

Çoğu zaman karşılaştığım hal; yine sınıfta tek örtülü bendim ve sevgili sınıf arkadaşlarım seçici ve yadırgayıcı bakışlarla beni süzdüler ve tepkilerimin onlarınkine benzeyip benzemediğini tarttılar ilk bir kaç saat... Sonrasında benim de onlardan pek bir farkım olmadığına ve normale(!) yakın olduğuma inandılar sanıyorum.. Benim için azap olmaktan çıktı en azından... 

Hocaları sevdim, lakin en nefret ettiğim dersin hocasıyla pek iyi anlaşacağımızı düşünmüyorum, hukuk... Kendisi emekli bir akademisyen ve avukat... Düşünce yapılarımızın da pek uyuştuğunu düşünmüyorum, bir de çok sakin, dersi de yavaş anlatıyor. Dersten zaten nefret ediyorum ve aşırı sözel, bir de hocanın neredeyse yarım dakikada açılıp kapanan göz kapakları, ağzından kerpetenle aldığımıza inandığım cümlecikler iyice uykumu getirir düşüncesindeyim, umarım beni yanıltır.. Birkaç kitap getirmiş okuyalım diye, içlerinden birini de ben aldım(Prof. Dr. Aydın ZEVKLİLER-Doç Dr. Ayşe HAVUTÇU/Medeni Hukuk), aramız kaynaşsın düşüncesiyle, haftaya pazara teslim edeyim de bir iki kelamla muhabbetimizi pekiştireyim(!)

Bazen yapmak istediğin/yapman gerektiğine inandığın ancak çokta istemediğin, cesaret edemediğin bir durum vardır ya ve onu senin yerine bir başkası yapar.. Nasıl rahatlatıcı bir haldir o, huzurunu seveyim... 
Teşekkürler.

Hepimize hayırlı haftalar olsun,
Vira Bismillah!











Görsel: Deviantart