RSS

Çöle İnen Nur

Necip Fazıl Kısakürek'in çok kıymetli eserlerinden Çöle İnen Nur'u şükür bitirebildim. Aslında içerik çok kıymetli olduğundan devam edip her şeyi bilmek ve bitirmek istiyorsunuz, ama ben ders çalışmam gerektiği için azar azar okumayla anca bitirebildim :)
Kitap Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in dünyayı teşriflerinden terklerine kadar geçen sürede yaşananları anlatıyor. Kitap adeta bir biyografi ve siyer-i nebi niteliğinde. 
Bildiğiniz yerleri muhakkak çok ama O(s.a.v)'in hayat hikayesini yeniden yeniden okumanın hiçbir zararı olmayacağı gibi, iman tazelemekte büyük yararı olacağına inanıyorum.
Yani herkese şiddetle tavsiyemdir :) Yaşam şartlarının zorluğundan, imani noktada müslümanlara yapılan eziyet ve zulümden dem vuruyoruz ya, yeniden bakın bakalım o dönemde ne cefalar çekilmiş bu hak din uğruna...
Çok bilinmeyen birkaç yerden alıntı yapmak istiyorum;(Baktım da birkaçtan biraz fazla olmuş olabilir :) )

*Kadınların erlerine hizmet, muhabbet ve izzet göstermeleri, Hz. Hatice'nin sünnetidir.
*Üç yıl vahiy gelmedi ve üç yıl berzah hayatı yaşadılar.
*Üç yıl evvel gelen nebilikten sonra, işte 43 yaşında O, Allah'ın sevgilisi ve Kâinatın Efendisi Resul olmuştur.
*Ne zaman tenhalarda gezseler, çölden ve kırdan geçseler, taşlar ve ağaçların nida ettiğini duyarlardı.
*Ebu Bekr'i karşısına aldı, dizleri üstü oturttu, gözlerini yumdurdu ve kendisine gizli zikri tâlim etti:
-Dilini damağına yapıştır, hiç oynatma, bütün canı kalbinde topla ve onun içinden gizlice haykır; Allah, Allah, Allah...
*Bir gün Allah Resûlünün:(Hz. Âyişe'ye)
-Ölürsen seni ellerimle teçhiz ve tekfin eder ve sana dua ederim.
Sözüne:
-Öleyim de benim hücreme yeni bir zevce getiriniz öyle mi?
Diye karşılık verdi ve İnsanlığın Nurunu güldürdü. Bu hududa kadar varan naz ve zerafet...
*-Kul gibi, köle gibi, oturur; kul gibi, köle gibi, yemek yerim.
*Ekber Cihad tek kişinin kendi öz nefsiyle cenkleşmesi ve onu yenmesidir. 
*Eğer siz sahabîleri görseydiniz, vecd ve aşk hallerine bakıp deli derdiniz; onlar da sizi görselerdi müslüman olmadığınıza hükmederlerdi.
*Uğradığın dertlerden mahlûklara şikâyeti kes!
Merhametliyi merhametsize şikâyet etmiş olursun!
*-İçinizde, Allah Resûlüne sevgisini göstermek isteyen varsa, doğru sözlü, doğru özlü, emanete müstahak ve komşu hakkına riayet edici olsun...
*Allah, Kur'ân'ında hiçbir defa Sevgilisine, hâs ismi, nida edatıyle "Ya M.......!" diye hitap etmedi. Bunu biliyor musunuz? Eritici bir edep ve haya tecellisi...
Anlayın, Kur'ân tefsirine mahsus ehliyet ne demektir!
*-Ey insanlar! Bilin ki, günah, Allah'ın nimetlerini döndürür. Doğru yolda olan halkın, idarecileri de doğru olur. İsyanda olanların idarecileri ise zulümde olur.
*63 yaşındalar... Ebu Bekr, Ömer ve Ali de aynı yaşta ölüm döşeğine uzanacaklar...
*İlk sözleri "Allahü Ekber", son sözleri "Er'Refik-ül-Âla:Yüce Dost...

Miadını doldurmuş anılara veda...

İnsanın bazen anılarını terk etmesi gerekir, yenilerine yer açabilmek için. Bende bugünlerde bunu yapıyorum.

Miadının dolduğunu düşündüğüm ve hayatımda yeterince yer kapladığına inandığım yaşanmışlıkları, özenle tozlarını alarak erişemeyeceğim  raflara kaldırıyorum. Onları içimden terkediyorum.

Hayır, hiçbirine veda etmiyorum/edemem, yalnızca ben tekrar elime almayacağım diyorum. 

Ama hayat bu, ne zaman ne olacağını kestiremiyor insan, belki birgün tekrar karşılaşırız hiç yaşanmamış gibi...

Kırgınlıklarım, hüzünlerim , sevinç ve mutluluklarımla birlikte şimdilik hoşça kalın...

Görüşmemek üzere...


Tırtıl ile kelebeğin hikayesi sana da yabancı değil belki...



“Görünenle yetinirsen eğer sadece tırtılı bilirsin. Çirkindir ya tırtıl, gönlünü çelmez... 
Görünenin ötesine geçmek istersen eğer, aradan örtüyü kaldırıp da gönül gözü ile bakarsan, kelebeği bulursun karşında. Güzeldir ya kelebek, gönlün ona akar. 
Lakin gönül gözünle görürsen eğer, kelebeğe değil tırtıla sevdalanırsın...”

Elif Şafak/Pinhan

Sevgili мєLєк beni mimlemiş, konusu ise şu: "Şu anki ruh halinizi, bir ezginin melodisi, bir şarkı sözü, bir şiirin satırları yada resimle aktarınız."

Teşekkür ederim canım, an itibariyle benim yüreğimden geçenleri bunlar ifade ediyordu...  Mimi, okuyan ve yazmak isteyen arkadaşlarıma gönderiyorum.

Cumanız mübarek olsun, dua ve muhabbetle...

E

Nisan bana hiç iyi gelmedi...

Esselamu aleykum,

Ben dün baharı karşıladım.
Ev-iş-kurs üçgeninde geçen maratonuma ara verip insan arasına karıştım, gezdim, izledim, düşündüm.. Halk arasında buna sosyalleşme falan da denilebiliyor. Bir haftaya yakın bir süredir evde yalnız kalmam gerekiyordu, ama ben eski ev arkadaşımı çağırdım ve yalnız kalmadım. O çalışmadığı için, geceleri saatlerce oturduk, konuştuk :) sonra ben sabahları pörtlemiş gözlerle işe gittim, o evde uyudu. Akşam yine aynı şeyler, yemek hazırladık, film izlemeye çalıştık(!) pek başarılı olamadık, ben ona kahve pişirdim, tadını sevmediğim damla sakızlı olandan, o da sevmedi, demek sorun bende değildi. Dozunu kaçırarak yediğim tatlıların bedelini her zamanki gibi alerjiyle ödedim.

Dün birlikte benimde çok sevdiğim ve eski evime çok yakın olan parka gittik, gazetemiz, kitaplarımız, çayımız ve kekimiz eşliğinde. Hedeflediğim sayfa sayısına ulaşamadım, etrafı izlemekten, insanları gözlemlemekten... Güzeldi, çimlerin üzerine oturmak, soğuk binalar yerine yeşillikleri ve bolca insanı seyre dalmak.. 

Nisan; bu yıl senin gelmenden korku duyuyordum ama kaçınılmazdı gelişin, geldin ve yapman gereken hatırlatmaları en ince detayına kadar yaptın, iyi olmadı elbette. Ve artık seni tescilli en kötü geçen ay'ım olarak ilan ediyorum, iyi gelmiyorsun bana, lütfen bir dahaki sefere daha nazik ve anlayışlı ol, yoksa telafisi olmayan birçok şey gibi, vazgeçerim senden de... Umrumda olmaz dersen de, sen bilirsin tabi..

Annemin yokluğunda küçük bir deterjan zehirlenmesi yaşadım. Temizlikten ve ev işlerinden pek anlamayan hatun kişi temizlik yapmaya kalkışırsa bunlar normal tabi.. Porçöz ve ace birlikteliğinden pek hayırlı sonuçlar çıkmıyor sayın okuyucu sakın deneme! O sarımtırak köpüklerin ardında yatan saf bir temizlik olsa da yanında eşantiyon olarak gırtlak ve damak tahrişi de veriyor, acısı birkaç gün geçmeyen nefes almada sıkıntı, seste çatallaşma ve o damak acısı... Sakın deneme, sakın..

Dersleri de asmış durumdayım şu ara, bir şeylerden vazgeçmek, yarım bırakmak pek adetim değil ama hayata olan iştahım kaçtı yine.. Düzelmesini umuyorum.. 
Serin yaz akşamlarında daha çok ders çalışmayı planlıyorum, umarım becerebilirim.  

20 Nisan, kutlu doğuma kadar bitirmek istediğim birkaç kitap var, sizlere de önereyim belki okumak istersiniz, hepsi birbirinden kıymetli, pişman olmazsınız; Dr. Reşit Haylamaz/Efendimiz(s.a.v) , M.Fethullah Gülen/Sonsuz Nur 1-2 , Necip Fazıl Kısakürek/Çöle İnen Nur .

Keyifli bir hafta dileğiyle.. 

"H e r n i s a n a h a z ı r l ı k l  ı o l m u y o r i n s a n..."

Yılmaz Erdoğan

Yürekten kaleme sızdı...

Canımın içi,

Şu günlerde hal-hatır sormaktan çok birbirimizin ders durumunu soruyoruz biliyorum.

Nasılsın? Biliyorum yolunda gitmeyen çok şey var hayatında, ama ben inanıyorum ki sen hepsinin üstesinden geleceksin. Senin o çocukça gülen yüzün ve sıcacık yüreğinin altında çokta güçlü ve kararlı bir genç kız var aslında.

Sen acılarınla karşındakini kırmadan baş ediyorsun. Bunu her seferinde nasıl beceriyorsun bilmiyorum. Seni bu yüzden çoğu kez takdir etsem de bazen kızıyorum sana biliyorsun, sorunlarını karşındakiyle konuşup çözmek yerine hep içine atıp kendini daha çok üzmeyi yeğliyorsun diye..

Bilmelisin ki, dikkat etmen gereken, hastalığa meyilli olan sadece madden/vücudun değil, hiçe saydığın kalbinde çok kırılgan ve hastalanmaya meyilli.. Onu da ihmal etme olur mu?..
Sen öncelikle onu düşün, ona iyi bak, daha sonra da karşındakilerle konuş. Biliyorsun sen düşünmezsen kırılgan yüreğini başkaları hiç düşünmeyecek... Hep üzerine gelecek ve daha çok üzecekler...

Umarım bu yoğun günlerimiz bittikten sonra şuan yine adını hatırlayamadığım, beni ilk senin götürdüğün o kafeye gider, sade kahvelerimiz eşliğinde, ellerimizde kitaplarımızla biraz rahatlamış şekilde sevdiğimiz şeylerden bahsederiz... 
Özledim.

Ha unutmadan şunu da söyleyeyim, bilmiyorum belki de beni sevenlerin sevdiklerini çok sık söylemediklerinden bende sevdiklerime "seni seviyorum" cümlesini çok kuramıyorum. Ama bil ki seni, senin o gülen gözlerini ve sıcacık yüreğini çok seviyorum. Samimi, hep karşısındakini düşünen, mutlu etmek için çabalayan hallerini... Pek sık söylemesem de hissettiğim hep bu olacak unutma olur mu?

Çevremdeki birçok insandan daha çok güveniyorum sana. Zamane insanı karşısındakini severken bile bencil davranıyor, içten pazarlıklı... Ama sen öyle değilsin, sana ne söylesem bana inanır, benim için iyi olanı ister ve bunun için çabalarsın. Benim için sevmesen de, sevdiklerimle yakınlık kurmaya çalışır ve beni şaşırtarak mutlu edersin. Ben daha katıyım belki de beceremem pek böyle şeyleri, sende istemezsin zaten biliyorum.

Ben karşısındakine ilgisini pek dışa vurabilenlerden değilim, severim, düşünürüm ama bunu çokçası gösteremem, ama sen bu vefasızlıklarıma da hep vefanla karşılık verirsin. 

Ve sen hayatım boyunca yanımda olmasını, gülen gözleriyle bana bakmasını istediğim kıymetlilerimdensin. Unutma...

Biliyor musun, bu benim okuldaki türkçe derslerindeki mektup örneklerinden sonra ilk mektubum, bunu da yüzüne belki de hiç söyle(ye)meyeceğim şeyleri bil diye yazıyorum. Seni üzersem, bunu aç tekrar oku ve beni affet olur mu? Çünkü ben seni çok seviyorum, üzersem de bunu asla bile/isteye yapmam. Senin o kırılgan yüreğine kıyabilir miyim hiç...

Bitanem, gülen gözlerindeki ışık hiç solmasın/solmalarına önce sen izin verme... İlk mektup için bayağı uzun oldu sanırım, umarım okurken sıkılmamışsındır. Belki daha sonra yine yazarım sana, bilemiyorum, şimdilik hoşça kal...

Hayalinde fotoğrafçı, seyyah, semazen, gitarist arkadaşın M...